SU ÜSTÜNDE ZUHUR EDEN RENKLER

ALPARSLAN BABAOĞLU

SU ÜSTÜNDE ZUHUR EDEN RENKLER

İrza Erenoğulları

 

“Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri” ödülüne layık görülen Tevfik Alparslan Babaoğlu 1990 yılından beri ebru sanatını yaşatmaya devam ediyor. Hocası Mustafa Düzgünman’ın  hocasının çizgisinde geleneksel Türk ebrusunu yapmaya ve öğretmeye devam eden Babaoğlu ile ebru sanatının su ile ilişkisi ve diğer sanatlardan farklı olan yönleri hakkında konuştuk. 

 

Ebru sanatını diğer sanatlardan ayıran şey nedir?

Ebrû başka hiçbir sanatta olmadığı kadar ebrûcunun iradesi dışındaki değişkenlerden etkilenen bir sanattır. Mesela havanın sıcaklığı, rutubet oranı, ebru yaptığınız yerde ortam sıcaklığını etkileyen spot ışıkların varlığı, yakınınızda bulunan birisinin parfüm kullanıp kullanmadığı gibi çok sayıda dış etkenden etkilenir ortaya çıkan ebrû. Ebrucunun bütün bunlara dikkat etmesi, bunları kontrolü altında tutması gerekir. Mesela hüsn-i hat ya da tezhip çalışan birisi evinde gün boyu yemek masasının bir köşesinde çalışabilir. Yemek zamanı geldiğinde hemen toparlanır ve yemekten sonra devam edebilir. Ama ebru çalışan birisi için mutlaka zemini seramik, yakınında çeşme bulunan tercihen sıcaklığı ve nemi kontrol edilebilen özel bir mekân gereklidir. Bunlar fiziki şeyler. Bu işin başka boyutları da var. Hiçbir sanatta ebrudaki kadar hızlı sonuç almak mümkün değildir tabii teknenin kıvamı, boyaların öd ve su ayarları mükemmel yapıldıktan sonra. 

Ebruyu diğerlerinden ayıran bir başka konu da zuhurata tabii olması. Yani siz ne kadar şartları en iyi yaparsanız yapın, teknenizin ve boyalarınızın ayarlarını mükemmel yaparsanız yapın ebrunun zuhurata tabii bir yanı vardır ve ebrucu buna rıza göstermek zorundadır. Yani her şey biraz da teknenizin keyfine bağlıdır. Tekne istemezse ne yaparsanız yapın güzel ebrûlar çıkaramazsınız ya da tersi.

Hocam ebru teknesini ana rahmine benzetirdi. Ana rahmi gibi fiziksel olarak necis bir ortamdan insan gibi mükemmel bir varlığın zuhur ettiği gibi, öd, çamur, kirlenmiş kitre gibi necis malzemelerin arasından mükemmel ebrûlar zuhûr ediyor. Bunu “Ebrûnâme” adını verdiği şiirinde şöyle ifade ediyor:

“Bu çeşitli boyaların cilvegâhı teknedir,

Rahm-i mâder gibi sanki reng-i vuslâ teşnedir,

Tekne içre kitre mahlûl bekler sırr-ı fıtratı,

Bâzen tutar bâzen tutmaz bir acâyip nesnedir.”

Doğan insan yavruları çok benzeseler bile birbirlerinin aynısı olamaz. Ebru da aynı böyledir. Birbirine çok benzeyen ebrûlar yapabilirsiniz ama asla birbirinin aynısı iki ebru yapamazsınız.

EBRUCU BİR NEBZE DE OLSA FİZİK, KİMYA BİLMELİ

Kimya ile en iç içe geçen sanat dallarından biri ebrû. Bilim ve estetiğin teknede buluşması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben ebruculuk hayatım boyunca mühendis oluşumun çok faydasını gördüm. Ebrunun, ebrucunun önüne çıkardığı güçlüklerin neredeyse tamamı fiziksel ya da kimyasal. Bu problemleri çözebilmek için ebrucunun bir nebze bile olsa işlerini halledecek kadar fizik ve kimya bilmesi ya da biraz olsun anlaması gerekir diye düşünüyorum. Mesela sığır ödünün içinde bulunan kolik asit, yüzey aktif bir asit. O sayede içine katıldığı boyanın teknenin yüzeyindeki yüzey gerilimini yenip boyanın batmadan açılmasını sağlıyor. Daha fazla öd daha fazla açılmak demek ancak bu da boyalara sonsuza kadar öd ekleyebileceğiniz anlamına gelmiyor. Sıvının yüzeyine düşürebileceğiniz ödün bir sınırı var. O sınıra ulaşırsanız sıvının yüzeyi öd açısından doyuma ulaştığı için artık öd de damlatsanız açılmıyor.

Ebrunun fizik ve kimya ile ne kadar alakalı olduğuna bir örnek daha vereyim. Ebruda kullanılan okra sarısı topraktan elde ediliyor ve bir demir oksit. Kiremit rengi boya da yani aşı boyası da bir diğer demir oksit. Diyelim gecenin bir yarısı aşı boyanız bitti ama çok ihtiyacınız var. Ocağın üzerine konserve kapağı gibi bir saç plaka yerleştirip üzerine biraz oksit sarı boya koyuyorsunuz. Ateşi açıp sarı boyayı ısıttığınızda havadan bir oksijen daha alıp aşı kırmızısına dönüyor. Özetlersek eğer teknenin kıvamının, sığır ödündeki asitlerin, boyaların kimyasının nasıl olduklarını bilirseniz bu sizin teknenizden zuhûr edecek ebrûların estetik değerlerini olumlu yönde etkiler elbette.

 

Özellikle “su” mucizevi bir molekül. Sanatınızın temel taşlarından biri. Bu sanat size su ile ilgili ne öğretti?

Enbiya Sûresi 30. Âyet’te “bütün canlıları sudan yarattık” buyuruluyor. İnsanoğlu hem sudan yaratıldı hem de su olmadan yaşayamaz. Ebru için de su o kadar önemli. Nasıl insan su olmadan yaşayamazsa su olmadan ebru da yapamazsınız. Bakın küresel ısınma nedeniyle dünyada bir su krizi yaklaşıyor. Suyu idareli kullanmamız, bol bol kullanıp israf etmememiz lazım. Aynı şey ebru için de geçerli. Teknenizin kıvam ayarını yaparken suyu gerektiğinden bir bardak fazla dökerseniz o teknede muhtemelen bırakın istediğiniz ebruları yapmayı belki de hiç ebru yapamayabilirsiniz. Buradan şu hususa gelmek istiyorum. Ebru bana suyu sadece gerektiği kadar kullanmayı, israf etmemeyi öğretti demeyelim de hatırımdan çıkmamasına sebep oldu diyelim.

 

Mustafa Düzgünman hocamızın öğrencilerinden biri olmak ne güzel bir nasip. Hem çırak oldunuz hem usta. Bu hayatta en çok hangisi keyif verdi?

Hamdolsun çok sevdiğim ebruyu kendi kendime öğrenmeye çabalarken yolum Hocam’la kesişti ve ebruyu doğru yerden menbaından öğrenmem nasib oldu. Yoksa bugün ustasız ebrucu olduklarını zannedenler gibi ebru dışında saçma sapan işler yapıyor olacaktım. Öğretmek çok keyifli. Birlikte ebru çalıştığım arkadaşlarımdan birisinin bir yanlışını gösterip onun o yanlışını düzelttiğini görmek çok güzel bir duygu ama Hocam hayattayken yaptığım ebruları hafta sonları götürüp de beğendiğini söylediği andaki mutluluğumu ne tarif edebilirim ne de unutabilirim. Hocam bugün hayatta olsaydı yine her yaptığım ebruyu götürür, gösterir tenkidlerini almayı çok isterdim. Allah (C.C.) rahmet eylesin.

ARAMAK BİTERSE SANAT DA BİTER

Sanatın insan üzerindeki gücü nedir?

Sanat insanı en güzeli aramaya zorluyor. “Allah (C.C.) güzeldir güzeli sever” buyurmuş Peygamberimiz. Aramak biterse sanat da biter. Nasibin varsa bulduğunu düşünürsün. Hepsinin dışında ebrû bir de insana sabrı öğretiyor. Sabırsız insan ya da sabırlı olmayı öğrenemeyen insan ebru yapamaz bu iki kere iki dört. Kırk senedir ebru yapmaya çalışıyorum nice hevesliler gördüm başladıktan 2-3 hafta sonra ortadan kayboldular çünkü sabırsızdılar ve sabretmeyi öğrenmek istemiyorlardı. 

 

DÜŞECEK ADIMLARA İSTİKAMET GÖSTEREBİLİRİZ, GERİSİ KÜLLİ İRADE

 “Ebru tasavvufta külli ve cüzi iradeye örnek gösterilir” denir. Bu düşünceyi bize anlatır mısınız?

Ebrucu teknesini istediği kıvamda hazırlar, boyalarına istediği kadar öd ve su ekler, hangi boyayı kalın fırçayla hangisini ince fırçayla serpeceğine kendisi karar verir. Fırçasını tekneye serpmeden önce fırçada ne kadar boya bırakacağına da kendisi karar verir. Bütün bunlar ebrucunun iradesi dahilindeki işlerdir ki bunlara cüz’î irade diyoruz. En sonunda fırçasını teknesine doğru serper. Hangi damla ne büyüklükte ve nereye düşecek bunun üzerinde bir noktadan sonra hiçbir kontrolü yoktur. Ebrucu sadece düşecek damlalara istikamet gösterebilir sonrası küllî iradeye kalmış . . .

 

Sanatın terapi gücü hakkında neler söylersiniz?

Ebru ile ilgili bir hatıramı anlatayım. Beni Polonya’ya Varşova Devlet Arşivleri’ne atölye çalışması için davet etmişlerdi. İşlerimizi bitirdikten sonra, bir okulun öğrencilerine de ebruyu gösterir misiniz, diye sordular. Malzemeler hazır, işimiz de yok neden olmasın dedim ve bunun üzerine okula gittik. Tekne açtık ebru yaptım ve anlattım. İşimiz bitince bir çocuk yaklaştı ve “ben de deneyebilir miyim?” diye sordu. Öğretmeni rica etti çocuk teknenin başına geçti aralıksız 45 dakika. ebru yaptı. Bu arada öğretmeni sürekli kaş göz işaretiyle engel olmamamı istiyordu. Ebru yaparken çocuk sanki dünyayla bütün ilişkisini koparmıştı. Sonunda yoruldu ve bıraktı. Öğretmeni bana “bu nasıl bir sanat bu çocuk hiperaktif ve konsantrasyon problemi var 5 dakikadan fazla bir işe odaklanabildiğini görmedim bugüne kadar” dedi.

Start typing and press Enter to search