VALİDE HAN VE İRANLILAR

Büyük Valide Han ve Onun İranlı Sakinleri
Feyza Betül Aydın

“Muteber İranlı tüccarların mahalleri Valide Han’dır. Valide Han, gayetle büyük bir han olup tüccarlardan ve İranlılardan başka kimse orada yoktur. Burada ravzahani de yapılan bir cami inşa etmişler.”
Mirza Muhammed Hüseyin Han Ferahanî, Sefername-i Miraz Muhammed Hüseyin Ferahani

19. yüzyılın kozmopolit şehirleri arasında yer alan Darülhilafe’de; İstanbul’da, Pera ya da Üsküdar sokaklarında her milletten insanla karşılaşmak ve muhtelif dillerin kulakları ahenkleriyle okşaması işten bile değildi. Bu milletler arasında Dersaadet’i kendilerine uzun süredir ikinci memleket edinen İranlılar da vardı. Bilhassa Mercan’da Çakmakçılar Yokuşu’nda yer alan Büyük Valide Han, Dersaadet’te meskûn İranlıların merkezi haline gelmişti. Çeşitli nedenlerle ülkelerinden ayrılan İranlılar arasında tüccar, mütefekkir, din adamı, muhalif, siyasetçi, devlet adamları… vardı. Kaçar İran’ında cereyan etmekte olan sosyo-politik değişim rüzgârının yönünü belirleyen etkenler arasında İstanbul’daki İranlı diasporasının ve bu diasporanın merkezi büyük Valide Han’ın yer aldığını söylemek yanlış olmaz. Fars dili ve edebiyatı tartışmalarından, yönetim sistemindeki değişim taleplerine Valide Han, Kaçar İran’ı son dönemi mevzu bahis olduğunda tesiri ve ehemmiyeti göz ardı edilemeyecek bir merkezdir.
Bu yazı İstanbul’un İranlı cemaati ve Büyük Valide Han’ının hikâyesini anlatmaya çalışacaktır.

BÜYÜK VALİDE HAN YAHUT KÖSEM VALİDE SULTAN HANI

Han, İstanbul’un -sur içinin- hanlar bölgesinde yani Çemberlitaş, Beyazıt ve Eminönü arasında yer alan ve aynı zamanda Mercan olarak da bilinen mevkide, bu bölgenin önemli yollarından birisi olan Çakmakçılar Yokuşu’nda yer alır. Büyük Yeni Han, Sümbüllü Han, Çakmakçılar Hanı gibi yapıların da yer aldığı bu güzergahtaki en büyük yapı Valide Han’dır. Han hakkında ne yazılırsa yazılsın artık mevcut olmayan üç avlulu yapısı üzerinde muhakkak durulmuştur. Han’ın yapılış tarihi olaraksa 17. yüzyıl verilmektedir. Yapının mimari bilinmemekle birlikte banisi kaynaklarda Kösem Sultan olarak geçer. Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde Evliya Çelebi’den yapılan şu alıntı yer alır:
Kösem Valide Sultan Hanı – Bu hanın yerinde evvelce Cerrah Mehmed Paşa’nın sarayı vardı, zamanla yıkılmış olduğundan Kösem Sultan altlı üstlü üç yüz höcreli şeddâdî bir han bina ettirmişdir ki İstanbul’da Mahmud Paşa Hanı ile bundan daha büyük han yoktur. Bir tarafında dört köşe cihannüma bir kulesi vardır ki eflâke ser çekmişdir.

Metin And, V. Albümü olarak adlandırdığı Venedik’te bulunan bir çarşı ressamına ait albümde yer alan dört handan birinin Büyük Valide Han olduğunu belirtir. [Görseli var.] Bu görsel, And’a göre daha önce de belirttiğimiz gibi hanın nevi şahsına münhasır yapısal özelliğini yani üç avlulu yapısını ve handa yer alan mescidi kubbesi ile birlikte göstermesi bakımından ehemmiyeti haizdir. Çizimde üst katlara çıkan merdivenler, revnaklar ve kemerler, dış yapıdaki kubbeler ve bacalar görünmektedir. Artık mevcut olmayan, Evliya Çelebi’nin “eflâke ser çek[tiğini]” söylediği kule bu görselde görünmez.

VALİDE HAN, MATBUAT VE KORSAN KİTAP

Belge’den alıntılayalım:
Valide Han’ında “bir Ermeni 1567’de, ilk Ermeni matbaasını kurmuştu. İlk Yahudi matbaası 1494, İlk Rum matbaası 1624’te, ilk Türk Matbaası 1728’de kuruldu. Bu sonuncusu bir süre sonra yıkılıp yeniden açıldı. Valide Hanı’nda matbaa geleneği daha sonra İranlılarca sürdürüldü.”
Kaçar İran’ının ilk özel gazetesi ve en uzun süreli yayın yapan gazetesi Ahter burada basılır. Ahter Matbaası sadece gazete basmakla kalmaz. Türkçe ve Farsça olmak üzere kitap ve risale de basar. Yine Şirket-i İraniye matbaası da buradadır. Ama İranlı matbaalar bundan ziyade “korsancılık”la ve kaçak Kur’an-ı Kerim baskılarıyla şöhret bulmuştur. Ebuzziya Tevfik Valide Han’daki İranlı matbaaların korsan kitap basmalarıyla ilgili şunları yazmıştır:
Valide Hanı’nda Şirket-i İraniye namına bir matbaa olarak herhangi kitab-ı mukaddes muvafık gelirse nihayet derecede muzır olsun orada basılır. Mesela Ziya Paşa’nın Zaptiye nazırı Hasan Paşa lisanında yazdığı meşhur Zafername şerhi orada defaatle basılarak mülkün her tarafında neşir olundu. Çünkü bu matbaa taş basmasından ibaret olduğundan ve bir takım ekmek parasına muhtaç seele-i İraniye’yi hidmeti tıba‘atde boğazı toklu- ğuna istihdam eylediğinden çıkardığı kitapları nihayet derecede ehven satar. Halk ise kütüb-i nefise aramakta değil ucuz kitap almak arzusunda olduğundan binlerle kitap satar.

HACILARIN İKAMETG HI
Surre alayı ile hacca gitmek için uzun yolları, dalgalı denizleri aşıp İstanbul’a gelen İranlı hacı adayları gemilerinden kayıklara geçer, dalgalar devirmeden gümrüğe çıkıp tezkirelerini almaya çalışırlar. Kimisinin bu memlekette bir tanıdığı, bir aşinası vardır kimisi planlı gelmiş kalacak yerini ayarlamıştır kimisinin ise gümrük çıkışında bekleyen tellalların çağrısına kulak vermesi gerekir. Ama ister tanıdığı olsun ister tellalın insafına kalsın bu hacıların gidecekleri yerlerin başında Valide Han, Büyük Valide Han gelir. Hac farizasını yerine getirmek için yola çıkan Mirza Hasan Musevi gibi,
Gümrükte tezkireler ve yükler gözden geçirilene kadar çok bekledik. Hacı Fenih’in bir arkadaşı vardı, “Mirza Hasan’ı kalacağı yere götür” dedi, beni kendisiyle birlikte küçük bir arabaya oturttu. Beraber Fincancı Yokuşu’na gittik, burada hücrelerden birini oradaki mesulden kiraladı. Mirza Rıza, eşyaların ve yüklerin yanında durumları belli olana kadar kaldı. Bu fakir, Mirza eşyalarla dönene kadar üzerine giydiği lebbâdesini hücreye serip namaza durdu. Yerimiz elhamdülillah iyi, temiz ve yabancılardan hâli. Bu fakirden ve Mirza Rıza’dan başkası yok.

Ya da Mirza Mahmud Han,
Seyyid Muhammed’le, arabaya binip demirden yapılmış uzun köprüyü geçtik. Valide Han’ın yakınlarına varınca arabadan indik. Benimle gelip Valide Han’ı gösterip gitti. Eğer Seyyid Muhammed olmasaydı Türkçe bilmediğim için çok zorlanırdım. (…) Dil bilmediğimizden otelde oda kiralamak mümkün olmadı. Zira bütün otellerde hizmet Türkçe görülüyordu. Elimiz mahkûm Şeyh Hüseyin ile Molla Mahmud Cafer-i Ravzahan-i Mazenderanî’ın Valide Han’daki menzillerini mesken kıldık. Her iki kardeş de necip ve mübarektiler.

İRANÎLER MESCİDİ, MUHARREM, AŞURA
Muharrem taziyelerinin İstanbul’da halka açık bir şekilde icra edilmesini sağlayanlar olarak 1860’larda İstanbul’da İran Sefiri Hacı olarak görev yapan Mirza Hüseyin Han ve Mirza Sâfâ olduğu yazılır. Büyük Valide Han’ındaki Muharrem törenlerine hem İran Sefareti’nin davetlileri izleyici olarak katıldıkları gibi bu handa yaşayan tacirlerin müşterilerini davet ettikleri de oluyordu. Davetliler için odalarını ya da dükkânlarını hazırlayıp ikramlarda bulunurlardı. Muharrem alayı (deste) birkaç saatlik bir yürüyüş yapar, Validehan’dan çıktıktan sonra İranlıların yoğun olarak kaldığı diğer hanlara mesela Çemberlitaş’taki Vezirhanı’na uğrardı. “Muharrem-Ceremınies (‘Azâdârî) in Istanbul at The End of The XIXth and The Beginnin of the XXth Century” başıklı çalışmasında Erika Glasssen, Valide Han’daki azâdârî törenlerinin tam olarak başladığı tarihi bulamadığını yazar.
İstanbul Ansiklopedisi’nde uzunca bir yer ayrılan Büyük Valide Han maddesinde handa İranlılar Mescidi ve Muharrem ayındaki aşura ve taziye törenlerinden de bahsolunur. Mezkûr maddenin yazımında belli ki fazlasıyla faydalanılan Cemaleddin Bildik, 1948 yılında Akşam gazetesinde “İstanbul’un Hanları” başlığıyla bir yazı dizisi hazırlamıştır. Büyük Valide Hanı anlattığı yazısında hanın 27 yıllık odabaşısı Ahmed Bahadır’la gerçekleştirdiği bir röportajda buradaki Muharrem törenleri ile ilgili anlattıklarına yer vermiştir. Bahadır, İstanbul’da mukim İranlıların 1927’de yasaklanana dek burada uzun yıllar -maddede asırlarca der- matem törenleri düzenlediği, bu matem törenlerine kama-zeni, sine-zeni, zincir-zeni gibi matem törenlerinde yapılan ritüellerden ve bu ritüellerin burada gerçekleştiğinden ve matem alaylarının Valide Han’da başlayıp, Üsküdar’a geçildiği ve önde kan akıtanlar olduğu halde Karacaahmet’teki Seyyid Ahmet Deresi’nde bulunan İranlılar Camii’nde nihayete erdiğini anlatmıştır.
[Saray ressamı Fausto Zonaro’nun On Muharrem isimli tablosu-1909]

HÜLASA
Valide Han, bilhassa İran Sefareti’nin açıldığı 19. yüzyılın ortalarından itibaren İran mallarının Avrupa’ya ihracında ve bunun mukabilinde Avrupa mallarının ithalatında ticaretin ve İranlı -çoğunluğu Azeri ve Tebrizli olan- tüccarların merkezi olmuştur. 1919-1921 yılları arasında İran’ın Sefiri olan Han Melik-i Sasânî’nin hatıratına bakılacak olunursa 1889 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan İranlıların sayısının İstanbul’da 16 bin ve Anadolu ve Biladü’ş-Şam’da 10 bin 8 yüzdür. İstanbul’da mukim İranlıların gayri resmi merkezi haline gelen bu han bir mekânın bir cemaatle hemhalliğini ve işlevselliğini göstermesi açısından önemlidir. Dönem İran’ında hem sosyo-politik hem de kültürel anlamda etkili olan İstanbul’da -bilhassa Valide Han’da- mukim İranlılar memleketlerindeki vatandaşları için yardım toplar, ıslah ve tanzimler için uğraştıkları gibi Osmanlı hükümetiyle Memalik-i Şahane’deki İranlıların vaziyetleri ile ilgili taleplerde bulunmuş, bu talepler konusunda ısrarcı ve takipçi olmuşlardır.
Encümen-i Saadet’e hiç değinmeyen, Mirza Habib’den, Ahter müdürü Tahir Efendi’den, hiç bahsetmeyen bu yazının neresinden tutulursa eksik kaldığını söylemeden geçmeyeyim. Zira, Büyük Valide Han ve İstanbul’u İstanbul yapan muhtelif milletlerden olan İranîlerin hikâyesini anlatmak için burada ayırılabilecek sayfalardan çok daha fazlasına ihtiyaç var.

Start typing and press Enter to search