İSTANBUL HANLAR BÖLGESİNDEKİ GELENEKSEL İŞ KOLLARI

İSTANBUL HANLAR BÖLGESİNDEKİ GELENEKSEL İŞ KOLLARI
Doç. Dr. Gülhan BENLİ

Sanat ve zanaat mensuplarının kendi aralarında, “bölük” ve “lonca” olarak oluşturdukları meslek kuruluşu geleneği Osmanlı kültüründe çok uzun yıllar devam etmiştir. İstanbul’da bu geleneğin mensupları olan kuyumculuk, gümüşçülük, telkâricilik, savatçılık, kakmacılık gibi zanaat atölyeleri ya da sanatkârlarının iş yerlerini 19. yüzyıl sonlarına kadar Kapalıçarşı ve çevresindeki hanlarda bulunmaktaydı. Bu grupların içindeki seçkin sanatkârlardan sarayda kaydı olanlara “defterli” denir ve bunlara, sipariş verilsin ya da verilmesin iç hazineden ulufe ödenirdi. Her sanat grubunun ayrıca geleneksel lonca örgütü bulunurdu. Her loncanın, şeyh, kethüda, yiğitbaşı gibi unvanlı yöneticileri, kalite ve fiyat denetçileri vardı. Aynı iş kolundan sanat ve meslek arbabı kendi mesleklerine özgü arastalarda, çarşı sokağında, han içinde, yan yana veya karşılıklı sıralanmış (mürekkepçiler, hattatlar, mücellitler çarşısı, sahaflar arastası, kuyumcular çarşısı, kalpakçılar içi gibi) dükkânlarda çalışırlardı. Önemini yitirip unutulan kimi zenaatlerin adları günümüzde hâlen Hanlar Bölgesinde, örneğin; Çakmakcılar, Kalpakçılar, Örücüler, Terlikçiler, Okçular gibi sokak adı olarak yaşamaktadır.

Kapalıçarşı içindeki ve çevresindeki hanlarda kaynaklarda adı geçen esnaf ve zanaatkârlardan bazıları;
İç Bedesten Tüccarları: Cevahir bedesteni olarak bilinen bu yapı, adeta bir banka gibi işleyip, halkın kıymetli eşyalarını, altınlarını, mücevherlerini güvenilir esnafa rehin olarak bıraktığı bir yer olarak bilinirmiş. Çoğu esnaf bu paraları işletir, sahiplerini de faizden faydalandırırmış. Bu dükkânların sahiplerine “Hacegiler” denilirmiş. Bazı dokümanlarda padişahların, sultanların, paşaların bu zengin esnaftan para aldıkları bile yazar (Sakaoğlu vd. 1999: 275). Uzun yıllar bu bedestende dünyanın en kıymetli mücevherlerinin, kıymetli taşların, altın ve gümüş eşyalar alınıp-satıldığı, mezata çıkarılırdı bilinmektedir.
Dökümcüler: İstanbul’da Osmanlı döneminde inşa edilen çarşı ve atölyeler arasında bakırcıların yanında “dökümcüler” ya da “dökmeciler” de önemli bir yer tutmuştur. Halkın ihtiyaç duyduğu kap-kacak ve çeşitli eşyaları üreten döküm atölyeleri Süleymaniye ve Mercan civarındaymış. Osmanlı döneminde tüm imparatorlukta ün kazanan ve yabancı seyyahların da dikkatini çeken döküm atölyelerinde geleneksel olarak, daha çok kum kalıplarda bronz ve pirinçten çeşitli eşya üretilmiştir. Döküm tekniğiyle yapılan bu eşyalar arasında şamdan, havan, kandil, kapaklı sahan, divit, kapı tokmakları, cami ve tekke alemleri ve kilise çanlarının olduğu öğrenilmektedir. Bu eşyaların büyük bir kısmı İstanbul halkının ihtiyacını karşılamış, bir kısmı da Anadolu ve Avrupa şehirlerine ihraç edilmiştir. Bu geleneksel üretim 1970’e kadar Süleymaniye ve Mercan semtinde bulunan atölyelerde devam etmiştir.
Telciler: Gümüşten ve sırmalı tel işleyen sanatkârlardır. Günümüzde Kalcılar Hanı’nda bulunan bazı ustalar bu mesleği hâlen devam ettirmektedir.
Bıçakçılar: Bıçak vb. kesici araçlar yapan veya satan esnaftır. Günümüzde Kapalıçarşı çıkışındaki Çukur Han’da birkaç esnaf üretimi devam ettirmektedir.
Kafesçiler: Gümüş tellerden kafesler, türlü bıçaklar, kuşaklar yapan ve satan esnaftı. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde, 17. yüzyılın ikinci yarısı Beyazıt Camii çevresinde 100 dükkân ve 300 kafesçi bulunduğunu belirtmiştir (Çelebi 2003: 588).
Bakırcılar: Bizans döneminde Bakırcılar, Ayasofya’nın doğu kapısının civarındaki Halkoprateia mevkiinde yerleşmişler, Osmanlı dönemi ilk Bakırcılar Çarşısı’nın ise Fatih devrinde suk-u Nuhasın (Nuhas’ın Çarşısı) adıyla Eminönü Yeni Camii bölgesinde olduğu öğrenilmektedir (Toprak 1994: 212). Bakır levhalar üzerine işlemeler yapan diğer bir adıyla “Bakırcı Hakkakı” olarak da bilinen bu esnaf, günümüzde halen İstanbul Üniversitesi Beyazıd merkez binası bahçesinin doğu ve kuzey duvarları altında sıralı dükkânlar olarak bilinen Bakırcılar Çarşısı’nda olup, imalat olmasa da satışına devam etmektedir.
Kılıççılar: Mahmut Paşa Camii yanında yokuş, bir boydan bir boya Kılıççı Çarşısı olup, burada kılıç, kama, hançer, pala, kargı, mızrak, süngü gibi kesici savaş aletleri yapılırmış. Çifte su verilmiş Türk kılıçlarının (kılıç imalatında, kızdırılmış demirin özel bir muameleye tabi tutulmasıdır.) burada yapıldığı ve Anadolu’nun, Rumeli’nin hatta Avrupa’nın birçok yerlerine buradan gönderildiği söylenmektedir.
Kaşıkçılar: Beyazıt Camii’nin, Sahaflar Çarşısı yanında “Kaşıkçı Çarşısı” diye anılan yerde sıra sıra dükkânlar olup, burada özellikle şimşir, abanoz, acı elma gibi sert ağaçlardan, fildişi, manda boynuzundan yapılan yemek kaşıkları, hoşaf kaşıkları, süs kaşıkları yapılırmış. Günümüzde Kapalıçarşı’nın Mahmutpaşa çıkışına yakın bu isimde bir han bulunmaktadır.
Kalpakçılar: Kalpakçılar Çarşısı olarak bilinen bölgedeki esnafın, eskiden samurdan ve Buhara kuzu derisinden kalpak imalatı ve satışı ile uğraştığı bilinmektedir. Günümüzde ise deri ürünlerin satıldığı bir bölge halindedir.
Kutucular: Uzun saplı fırın kürekleri, yemek tablaları, helvacı, yufkacı, lokmacı tablaları, tokaçlar, küp kapakları, irili ufaklı kutular burada yapılırmış. Bugün Tahtakale ve çevresindeki hanlarda bu eşyadan bazılarını yapıp satan birkaç dükkân kalmıştır.
Kuyumcular: Kapalıçarşı’da bugün de her çeşit mücevher, altın, gümüş, süs ve takı eşyalarının satıldığı sıra sıra dükkânlar, eski ihtişamı ile devam etmektedir. Kuyumcular ile birlikte çalışan yaldızcılar, parlatıcılar, savatçılar da Kapalıçarşı’ya yakın konumlanmış Ağa (Hatip Emin) Hanı ve Kalcılar Hanı’nda günümüzde hâlen zanaatlarını kısmen icra etmektedirler. Kuyumcu esnafının bir grubu yüzük, küpe, kolye, ziğnet eşyası yanı sıra altın tabaka, enfiye kutusu, muskalık, hamayli, bozubent, barutluk gibi küçük obje de tasarlar ve imal edermiş.
Kürkçüler: Kürkçü Han’da samur, sarı samur, kakım, tilki, sansar, vaşak gibi hayvanlarının kürklerinin satıldığı bir hanmış. Topkapı Sarayı’na ısmarlama olarak da getirtilen kürkler burada depolanırmış. Günümüzde manto, palto, biniş, içleri kürkle kaplı cübbe gibi satışlar yine Kapalıçarşı’ya yakın dükkanlarda yapılmaktadır.
Marpuççular: Mahmutpaşa’nın kuzey yönünde günümüzde de “Marpuççular” diye anılan yerde, nargile içiminde kullanılan renk renk, üzeri meşin kaplı ya da ince parlak tellerle sarılı marpuçların asıldığı dükkanlar bulunmaktaymış. Günümüzde halen Çadırcılar Yokuşu’ndaki Büyük Valide Han içinde marpuç yapan birkaç dükkân bulunmaktadır.
Mercan Terlikçileri: Mercan Yokuşu olarak bilinen yerde, baştan başa terlikçi esnaflarının dükkânlarının bulunduğu bilinmektedir. Mercan terliği her genç kızın çeyizinin vazgeçilmez bir parçasıymış. Günümüzde o bölgede Mercan terliği olmasa da, renkli ve deri malzemeden üretilmiş pabuçlar, çantalar satılmaktadır.
Nalburiye: Rüstem Paşa Cami’nin güneybatı yönüne yerleşmiş dükkân ve hanlarda her çeşit nalbur eşyasının yanı sıra, sac levhadan yapılmış mangallar, sobalar, kürekler, kahve kavurma dolapları, silindir biçimli döner tavaları, ızgaralar, faraş, kestane-mısır patlatma mangalları, yufka ve gözleme sacları, demir çubuk ızgara ve şiş gibi eşyalar yapılıp satılmaktaymış. Günümüzde de aynı yerde bu eşyaların satıldıkları görülmektedir.
Örücüler: Örselenmiş ve yırtılmış kumaşları, şalları, urbaları, eklerini belli etmeyecek şekilde ören esnafın, Kapalıçarşı’nın kuzeyinde bulunduğu bilinmekle beraber günümüzde bu sanatın çok az ustası kalmıştır.
Sahaflık: Eskiden Sahaflar, hemen her konuda kitap, yazma, cönk, supara gibi isteyenin aradığı kitabı bulabildiği, aynı zamanda birer kütüphane durumunda idiler. Günümüzde Kitapçılar Çarşısı durumunda olan sahaflar, bir iki tanesi eski halini muhafaza etmekte ise de bu dükkanların vitrinlerinde artık yeni kitaplar, sınava hazırlık kitapları görülmektedir.
Sorguçcular: Mercan’da nadide kuş tüylerinden, mücevher işlemeli, padişah, şehzade ve sultan sorguçları, vezirlerin rütbelerine göre tuğ’ların yapıldığı yerlerin varlığı bilinmektedir. Bugün de Mercan’da bu isimde bir han bulunsa da içinde farklı ürünlere ait depolama işlevi mevcuttur.
Tabakacılar, Takatukacılar: Tahtakale bölgesinde, sarı pirinç, bakır, gümüş ya da altından yapılan, gösterişli tütün küllükleri imal eden yerler varmış. Çubuk keyfi sürenlerin “takatuka” dedikleri kiraz ağacından, yaseminden, abanozdan, kehribar başlı, altın kakmalı tütün tablaları olup, cepte ya da kuşak arasında taşınırmış. Aynı zamanda çok süslü sigara ağızlıkları da buralarda yapılırmış.
Tarakçılar: Mahmutpaşa’da, kadın ve erkek için fildişi üzerine işlemeli, sık veya seyrek, tek veya çift taraflı saç, sakal, bıyık tarakları, sırt kaşımak için el biçimi insan kaşağıları, fildişinden yapılmış bıçak biçiminde kâğıt kesme araçları, kamış kalem makta’ları yapılırmış. Günümüzde bu tür bir geleneksel imalata rastlanmamıştır.
Tesbihçiler: Tahtakale – Mercan arasında gergedan boynuzu, mercani akik, yeşim, sedef, pelesenk, gül, kuka, ödağacı, zeytin çekirdeği, siyah ya da siyah kehribar, anber, sandal ağacından yapılan tespihler yapılmaktaymış. Bugünde Mercan’da tespih satışı devam etmektedir.
Yağlıkçılar: “Yağlık” denilen ter mendilleri, terlik, havlu, hamam takımları, uçkurluk, iç çamaşırları gibi giyim eşyası, Trabzon bezi, Şile bezi, Kastamonu keten bezleri, pamuklu, keten yatak çarşafları gibi bez ve dokuma eşyaları Kapalıçarşı’nın kuzeyinde üretilirmiş. Günümüzde imalar olmasa da bu ürünlerin benzerleri Sultanhamam bölgesinde satılmaya devam etmektedir.
Uzunçarşı’da Parmaklık, Zurna, Çığırtma, Düdük, Öreke, Çıkrık, Tavla ve Pul Yapanlar: Hamur açmak için merdane, oklava, hamur tahtası, hamur teknesi, gergef ve nakış kasnakları, sırma – ipek ibrişim yumakları, tahta hayvanlar ve oyuncaklar, dokuma mekikleri, kamış, şimşir masuraları, geçme nakışlı sofra iskemleleri, süslü çocuk beşikleri, oturaklar, salıncaklar, topaçlar, şeker kutuları, acı elma, abanoz, erik, ardıçtan yapılan zurna ve kavallar, satranç, tavla gibi tahta işleri de Uzunçarşı’da yapılırmış. Günümüzde de bu tür ürünlerin satışı Tahtakale bölgesinde devam etmektedir.
Tanzimat reformlarıyla her alanda kendini gösteren modern devlete geçiş sürecinde, büyük ölçüde bağımsız bir üretim biçimine dönüşecek şekilde parçalanmış bulunan esnaf loncaları, o zamana kadar devletin onlara sağladığı hammadde alımındaki önceliklerinden, vergi ödemedeki kolaylıklara kadar ayrıcalıklarının birçoğunu yitirmiştir. Esnaf loncalarının 16. yüzyılda başlayan serüvenleri, 19. yüzyılda büyük ölçüde sona ermiştir. İsimleri bahsedilen geleneksel üretimlerin, yaşamın evrilmesi ve teknolojiye bağlı olarak gelişmesi, sanayileşme ve tarih döngüsünün değişmesiyle etkileşime tabi kalması, somut olmayan bu kültürel mirasın süreç içerisinde azalmasına ve kaybolmasına neden olmuştur.
KAYNAKLAR
Evliya, Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, haz. Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003.
Necdet, Sakaoğlu ve Nuri, Akbayar, Osmanlı’da Zenaattan Sanata, İstanbul: Körfezbank Yayınları, 1999.
Zafer Toprak, “Esnaf”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, c.3, s./pp. 212, 1994.
Gülhan Benli, İstanbul Tarihi Yarımada’da Bulunan Han Yapıları ve Avlulu Hanların Koruma Sorunları, yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2007.

Foto1: Kartpostallarda İstanbul, Ahmet Eken, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı, İstanbul, 1992
Foto2: Bir ayakkabı imalatçısı, Bir Zamanlar İstanbul, İdea İletişim AŞ. İstanbul, 1996.

Start typing and press Enter to search