Kuşatmanın Seyrini Değiştiren Mektup

KUŞATMANIN SEYRİNİ DEĞİŞTİREN MEKTUP

Akşemseddin’den Sultan Mehmet’e

Dr. Coşkun Yılmaz

İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü

 

“Şimdi yumuşaklık ve merhamet gerekmez. Bu hususta kusuru görülenler, fethe muhalif olanlar tespit edilip, görevden azil dâhil gereken en şiddetli ceza ile cezalandırılmalıdır. Sonuçta Allah’ın yardımıyla biz buradan utanan ve gücenen değil, ferahlayan, mansur ve muzaffer olarak dönen oluruz.

Neticede başarı Allah’tandır. Ama elden gelen bütün gayret sarf edilmelidir.

Allah Resulü ve ashabının sünneti de budur.”

Kuşatmaların kader anı vardır. Bıçak sırtında belki de daha ötesi sırat köprüsünde yürümek gibidir o anlar. İstanbul kuşatmasının da böyle zamanları olmuştur. Beklenmedik bir anda gelir çoğu defa. İşte liderlik de, karakter de, zekâ da, başarı da, başarısızlık da o anlarda gizlidir. İşte, Akşemseddin’in Sultan 2. Mehmet’e gönderdiği mektup da böyle bir anda yazılmış ve 21 yaşındaki Sultan’a fethin yolunu açmıştır.

Kuşatma 6 Nisanda başlamış, Sultan II. Mehmet, 18 Nisan’da ilk umumî hücum emrini vermişti. Osmanlı ordusu ciddi bir güç gösterisinde bulunmuş, Romalılar büyük bir endişeye kapılmıştı.

Papa’nın yardıma gönderdiği üç Ceneviz gemisi yolda rastladığı, Sicilya’dan gıda ve mühimmat getiren bir Roma gemisiyle birlikte 20 Nisan’da İstanbul önlerine ulaştı. Osmanlı hükümdarı, donanma kumandanı Baltaoğlu Süleyman Paşa’ya, ne pahasına olursa olsun gemilerin durdurulmasını ve Haliç’e girmelerine müsaade edilmemesini emretti.

Müthiş bir cenk oldu. “Her taraf savaşçıların naralarıyla çınlıyor, taş, top, gülle atışlarının yoğunluğundan kürekler suyla buluşmakta zorluk çekiyordu.”

Savaşın ilerleyen saatlerinde şiddetli lodos rüzgârının çıkmasından istifade eden yardım gemileri üç saat süren mücadelenin ardından Osmanlı gemilerinden kurtuldu. Osmanlı gemilerine göre daha büyük ve yüksek olan bu gemilerin yelkenlerini rüzgâr şişirince hızlıca yol aldıklarından, bu gemilere göre daha küçük olan Osmanlı gemileri onları durdurmaya muvaffak olamadı.

Savaşı Zeytinburnu açıklarında izleyen “Mehmet, öfkesinden atını “dalgaları yarmak ve donanmasına doğru yelken açıp düşman gemilerini durdurmak istercesine denize sürdü.”

Gemilerin Haliç’e girmesi İstanbul için büyük bir moral kaynağı oldu. Bizanslıların kendilerine ve Avrupa’dan gelecek yardımlara güvenleri arttı. Osmanlı ordusunun tahmin ettiklerinden daha güçsüz olduğuna kanaat getirerek elçi gönderip barış istediler.

Osmanlı ordusunda ise tersi bir hava hâkimdi. Kuşatmanın kaldırılmasına yönelik fikirler yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Dört gemi bile durdurulamamıştı. Haberlere göre, Papa ve Avrupa büyük bir Haçlı ordusuyla yola çıkma hazırlığındaydı. Kuşatma bir an önce kaldırılmazsa devlet büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalabilirdi. Bir kazan kurulmuştu ki, fokurtusundan başka ses duyulmaz olmuştu.

Kuşatmaya katılan Osmanlı tarihçilerinin ifadesiyle asker “fırka fırka” olup, “bu olay ehl-i İslam arasına fütur ve perişâni saldı.” Muhalifler, “Sultan Mehemmed, şeyhün (Akşemseddin) sözüne itibar ve itikad eyledi. Ahir Frengistan’dan gemiler, çok asker ve azık geldi, kâfir şenlik eyledi. Pes ulema ve ümera cem cem oldu, padişaha geldiler. Bir sufinin sözüyle bu kadar asker helak oldu, bu kadar hazine telef oldu, halen Frengistan’dan kâfirlere imdat gelecektir fetih olmak ümidi kalmadı dediler.”

Kurşun gibi ağır hava hâkimdi. Osmanlı ordugâhında II. Mehmet büyük bir buhranla karşı karşıya idi. Bu buhran sadece ordugâhta değil, aynı zamanda ruhunda fırtınalar kopuyordu. Çadırına kapanmış, kimse ile görüşmek istemiyordu. Herkesin gözü onun üzerinde o ise çadırında karşı karşıya olduğu bunalımla baş başa idi.

Akşemseddin’in mektubu bu kasvetli havayı dağıtan, büyük kasırgayı püskürten en önemli adım oldu.

Akşemseddin, Sultan II. Mehmet’in fetih yolculuğundaki en önemli destekçilerinin başında geliyordu. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa başta olmak üzere İstanbul kuşatmasına karşı çıkan devlet ricalinin, askerin, ulemanın, meşayihin aksine, güçlü muhalefete rağmen her ortamda fetih fikrini savunmuş,  kamuoyu oluşturmuş, kitleleri teşvik etmiş, en kritik anlarda aktif rol almış, sağduyu, sükûnet ve cesaretle kuşatmayı savunmuştu, II. Mehmet’i yönlendirmiş ve Fatih olmasına öncülük yapmıştır. Onun içindir ki, deniz muharebesindeki başarısızlığa karşı eleştiri oklarının hedefine en önce o yerleştirilmişti.

Denizdeki başarısızlığın doğurduğu olumsuz havayı yakından izleyen ve genç hükümdarın büyük bir tereddüde kapılıp kuşatmanın devamının tehlikeye düştüğünü fark eden Akşemseddin, kimseyle görüşmek istemeyen padişaha bir mektup yazdı.

Sert bir üslup ile kaleme aldığı mektubunda hükümdarı kararının arkasında durması için ikaz etti.  Ak Şeyh, kuşatmanın geleceğini belirleyen 20/21 Nisan’a bağlayan gece yazdığı mektubunda, 21 yaşındaki sultan talebesine şu uyarı ve tavsiyelerde bulundu*:

“Tertemiz selamlar ve saf bağlılıklar sunulduktan sonra, şerefli zatınıza arzım şudur ki: Gemi ehlinden meydana gelen olay kalbe büyük kırıklık ve üzüntü getirdi. Bir fırsat görünüyordu. Fakat bu hadise o fırsatı ortadan kaldırdı. Yeni gelişmeler oldu. Birincisi, kâfirler rahatladı, sevince boğuldu, moral buldu. İkincisi, sizin görüşünüzün eksik, hükmünüzün ve kararlarınızın isabetsiz, sözünüzün tesirsiz olduğu görüşü kuvvet kazandı. Üçüncüsü, dualarımızın kabul olmadığı, müjdemizin geçersiz olduğu ifade edilir oldu. Bu bakımdan bu hadise, bunun gibi pek çok mahzurlar doğurdu.

Şimdi gevşeklik ve yumuşaklık gerekmez. Bu hususta kusuru görülenler, fethe muhalif olanlar tespit edilip, bunlar görevden azil dâhil en şiddetli ceza ile cezalandırılmalıdır. Eğer bunlar yapılmazsa kaleye yeni bir hücuma kalkışıldığında, hendeklerin doldurulmasına karar verildiğinde gevşeklik gösterilecektir. Bilirsiniz, bunlar yasaktan (zordan) anlayan Müslümandır. Allah için canını, başını ortaya koyan azdır. Meğer bir ganimet göreler, canlarını dünya için ateşe atarlar.

Şimdi sizden ümit ve ricamız şudur: Gücünüzün yettiği kadar ciddiyet ve gayretle, hem fiilen, hem de emirle, hükümlerinizle ve sözünüzle işe sarılmanızdır. Bu tür görevleri, gerektiğinde merhameti ve yumuşaklığı az, şiddet kullanabilecek, zora başvurabilecek kimselere vermelisiniz. Bu hem geçmişteki uygulamalara, hem de dine uygundur. Allah şöyle buyuruyor: ‘Ey şanlı Peygamber! Kâfirlerle, münafıklarla sonuna kadar savaş ve onlara karşı sert ol, yumuşak davranma. Onların varacakları yer cehennemdir ki, orası varılacak ne kötü yerdir.’

Bir acayip hal oldu. Üzgün bir halde otururken, sâdâtın büyüğü, Câfer-i Sâdık’ın işareti üzerine Kur’an’ı Kerim üzerinde mütalaada bulunurken şu âyete rastladım: ‘Allah münafıklara ve kâfirlere ebedi olarak cehennem ateşini vaat etti. O onlara yeter. Allah onları rahmetinin sahasından uzaklaştırdı. Onlar için devamlı azap vardır.’

Bu âyete göre, bu işte gayret sarf etmeyenler de, senin emrine uymayanlar da içten Müslüman değildir. Bunlar münafık hükmünde olup, kâfirlerle cehennemde beraber olacaklardır.

İşlerini daha sıkı tutmandan ve sert davranmandan başka çare olmadığı anlaşıldı. Sonuçta, Allah’ın yardımıyla biz buradan utanan ve gücenen değil, ferahlayan, mansur (yardım edilen) ve muzaffer olarak dönen oluruz. Şimdi ‘kul tedbiri alır, takdiri Allah’a bırakır’ hükmü her zaman geçerlidir. Neticede başarı Allah’tandır. Ama kul, elinden gelen ciddiyet ve gayreti eksik bırakmamalıdır. Allah Resulü ve ashabının sünneti de budur.

Hüzünlü bir halde iken biraz Kur’an okuyup yattığımda, bir takım lütuflara, müjdelere mazhar oldum ve teselli buldum. Bu söylediklerim size boş söz gibi gelmesin. Söylediklerim tamamen sizi sevdiğimizdendir.”

Sadece uyarı ve tavsiyeleriyle değil, üslubuyla da çok dikkat çekici bir metin olan mektup etkisini göstermiş, padişah kendisini toparlamış, gemilerin karadan yürütülmesi dâhil karşı hamleleriyle ordusundaki dağınıklığı önleyip muhalefeti geri püskürtürken, İstanbul surlarının içindeki iyimser havayı dağıtmış morallerini çökertmiştir.

Akşemseddin’in İstanbul’un fethindeki rolü bu mektupla sınırlı mıdır? Hayır. “Ya tamam ya veda” kararının alındığı son hücumun gerçekleşmesi, padişaha sürekli moral vermesi, şehre girilmesine varıncaya kadar, en kritik anlarda bile Akşemseddin devrede olmuştur.  Lider kadro arasında Sultan II. Mehmet’in az sayıdaki destekçileri arasında yer alarak feraseti, basireti ve dirayetiyle fethin öncülerinden olmuştur. Bu etkisi dolayısıyladır ki, Ayasofya’da ilk Cuma hutbesi ve imamlığı, büyük sahabi Eyüp Sultan Hazretleri’nin kabrinin keşfi, ona nasip olmuş, İstanbul’un manevi fatihi olarak anılmıştır.

Mevla ona ve yoldaşlarına, fethin kutlu askerleri ni’mel-ceyş’e rahmet eyleye.

Resim Altı:

Akşemseddin’in Fatih Sultan Mehmet’e yazdığı mektup, TSMA, nr. E. 5584

* Mektup sadeleştirilmiştir

Galeri

Start typing and press Enter to search