Seyyahların Gözünden Fatih Konstantiniyye’den İstanbul’a
Seyyahların Gözünden Fatih
KONSTANTİNİYYE’DEN İSTANBUL’A
Mesud Akyüz
İletişimci
Dünya tarihinde dönüm noktası olmuş İstanbul’un fethini, farklı milletlerden farkı şahsiyetler kendi bakış açılarıyla bizlere aktarmışlardır. O günlere şâhitlik eden üç seyyahın notları, fetih iklimini en canlı haliyle bizlere ulaştırıyor.
VENEDİKLİ SEYYAH NİCOLÒ BARBARO
Venedikli Nicolò Barbaro, II. Mehmet‘in fetih hazırlıklarına başladığı sırada Bizans’a yardım için gelen bir Venedik kadırgasında hekim olarak bulunuyordu. Fetihten sonra bir gemi ile kaçmayı başarmış ve kuşatmayı Giornale dell’assedio di Constantinopoli adıyla kaleme aldığı günlüğünde yazmıştır. Kuşatmaya ve fethe şahit olması nedeniyle vermiş olduğu bilgiler oldukça kıymetlidir.
Seyyah Barbaro, 2 Mart 1452 tarihinde Rumeli Hisarı’nın inşasıyla tutmaya başladığı günlüğünde, fethin gerçekleştiği 29 Mayıs 1453 tarihine kadar tanık olduğu olaylara ve Bizans’ın yanında şehrin savunmasına yardım eden Venediklilerin faaliyetlerine yer vermiştir.
Barbaro, şehrin kuşatılması esnasında iki tarafa da yardım eden ve tarafsızlığını koruyan Cenevizlileri bazen ağır bir dille eleştirmiş, bazen de şehri yeterince savunamayan Bizanslıları suçlamıştır. Seyyah o günleri şöyle anlatır:
22 Mayıs 1453
“Gece saat 1’de gökyüzünde fevkalade güzel bir işaret görüldü; bu işaret, Konstantiniye’nin liyakatli imparatoru Konstantinos’a, şerefli imparatorluğunun sonlarına doğru yaklaşmakta olduğunu bildirdi ki filhakika böyle oldu… Bu işaret şu şekil ve şartlarda oldu; bu akşam gece birde ay doğdu ve bugün tostoparlak olması lazımdı. Bu ay doğduğu zaman sanki üç günlük imiş gibiydi ve az görünüyordu. Hâlbuki hava temiz ve pak bir kristal gibi berraktı. Ay bu şekilde 4 saat kadar devam etti. Sonra yavaş yavaş yuvarlak olmaya başladı ve gecenin saat altısında tam ay haline geldi. Bütün biz Hristiyanlar ve dinsizler, bu muhteşem işareti görünce Konstantiniye İmparatoru bundan çok korktu, etrafındaki asiller de… Bunun sebebi de Rumların bir itikada inanmaları idi ki buna göre gökyüzünde ay, tam ay halinde iken işaret verilmedikçe Konstantiniye asla kaybedilmeyecekti. İşte Rumların korkusu bundan ileri geliyordu. Fakat Türkler bu işaretin verdiği neşe dolayısıyla büyük şenlik yaptılar. Çünkü kendilerinin zafere ulaştıklarını zannettiler ki hakikatte de esasen böyle oldu.”
Kuşatma sırasında karşılaştığı olayları yazmaya devam eden Barbaro’nun bir başka notu şöyle:
24 Mayıs 1453
“Öğle vakti, Calegaria’da evvelki tünellerin yanında bir tünel bulundu ve bu Türkler surlardan takriben on adım ileride ve direklerle kuleye benzer bir şey yapmışlardı ki, buradan bir yangın çıkararak kulenin yıkılmasını temin edecekler ve böylece şehre derhal gireceklerdi… Rumlar bu son tüneli keşfeder keşfetmez derhal toprağı kazmaya ve süratle duvar örmeye koyuldular. Hemen eski haline getirdiler. Öyle ki o noktada endişeye mahal kalmamıştı. Bugün Türkler kara surlarını toplar, tüfeklerle, sayısız oklarla o kadar taciz ettiler ki, çok fena ve berbat bir gün oldu. Deniz cihetinden hiç rahatsız edilmedik, onun donanmasının korkusundan hep silah başında idik, ani olarak gelip taarruz etmesinden korkuyorduk.”
İstanbul’un fethi sırasında Venediklilerin durumunu aktaran tek kaynak olması nedeniyle çok değerli olan Barbaro’nun günlüğü, Bizanslıların içinde bulunduğu buhran ve panik havasıyla ilgili bilgiler de vermektedir. Fethin zaman dizininin belirlenmesi açısından önemli olan günlük, İstanbul’un fethinin 500. yıldönümü dolayısıyla Türkçe’ye tercüme edilerek 1953 yılında İstanbul Fetih Derneği tarafından yayımlanmıştır.
FATİH’E AYASOFYA’DA EŞLİK EDEN TARİH YAZARI TURSUN BEY
Kaynaklarda Tursun Bey’in hayatına dair çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Bursa taraflarında önemli bir ailenin mensubu olduğu tahmin edilmektedir. Yapmış olduğu devlet görevleri neticesinde Fatih Sultan Mehmet’in takdirini kazanmıştır. İstanbul’un fethi sürecinde padişahın yanında bulunmuş ve Ayasofya’ya girişinde padişaha eşlik etmiştir. Önsöz, giriş ve asıl metin olmak üzere üç bölümden oluşan kitabı Tarih-i Ebu’l-Feth (Fatih’in Tarihi) ile Fatih Sultan Mehmet’in ilk tahta çıkışından başlayarak gelişen olayları ele almıştır. Tursun Bey, eserinde yer verdiği hadiselerin birçoğunu kendi gözlemlerine dayandırmaktadır.
Fethin şâhidi olarak anılan Tursun Bey, fetih sonrası Fatih’in şehre girişini ve şehri temaşa edişini, “Sultan Mehemmed-i Gazi … Burâk’a binüp cennet seyr-i cennet ider gibi, ulemâ ve umerâsı ile kalayı teşrif buyurdu”diyerek tarif eder. İstanbul’un, fetihle birlikte dâru’l-emân olduğunu yazan Tursun Bey, kitabında Fatih’in Ayasofya’yı baştan sona gezdiğini, tarihin labirentlerine girer gibi temelindeki tünellere girdiğini aktarır. Daha sonra Ayasofya ziyaretiyle ilgili şu bilgiyi verir: “Fatih Ayasofya’nın tahribini önlemiş, burada müezzinlerinden birine ezan okumasını emretmiş, müezzin ezan okuduktan sonra maiyetiyle beraber ilk namazı kıldıktan sonra camiyi kendi hayratının ilk eseri olarak vakfetmiştir.”
İstanbul kuşatması ve fetih hadisesini en geniş şekilde ilk defa yazan kişi olan Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth kitabı ile İstanbul’un muhasara ve fethinin en başta gelen kaynaklardan birisi sayılmaktadır.
BİZANSLI KRİTOVULOS
Mihail Kritovulos, Bizanslı tarih yazarlarının son büyük temsilcilerindendir. 1451-1467 yılları arası dönemin tarihini İstoria adlı eserinde yazmıştır. Kitabında ağırlıklı olarak dönemin dünyadaki en önemli gelişmesi sayılan Konstantinopolis’in Osmanlılar tarafından fethedilmesine yer vermiştir.
Son dönem Bizans tarihçileri içinde farklı bir yeri olan Kritovulos, Osmanlı ile barışık bir tarih yazarı olarak anılmaktadır. Padişaha hayranlığını açık yüreklilikle ifade ettiği eserini bizzat Fatih Sultan Mehmet’e sunmuş ve teveccühüne mazhar olmuştur. Kitabının önsözünde Fatih Sultan Mehmet’e ithafen, “Padişahların en büyüğü, şahlar şahının en ulusu, hükümdarların en talihlisi, üstün ve yenilmez; ezeli irade ile kara ve denizin hakanı Sultan Mehmet’e Kritovulos bu kitabı, acz içinde ve alçak gönüllülükle sunar ve hediye eder” yazmıştır.
Kritovulos fetih hazırlıklarının başlangıcı olarak kabul edilen Rumeli Hisarı’nın yapımıyla ilgili şu bilgilere yer vermiştir: “Padişah Hazretleri, Boğaziçi’nin en dar yerinin uzunluğunu ölçtürüp yedi stadion (Bizans ölçü birimi) buldular. Büyük Cihangir, Boğaziçi’nin her noktasını ve çevre tepelerini tamamıyla gözden geçirdi ve zihnen edindiği bilgilere göre hisarı ölçtürdüğü yere yaptırmaya karar verdi.”
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul sevdasını, “Büyük saraylarda sefa sürmek onun büyüklüğüne yeter değildi. Zihnini ve kalbini kaplayan, bütün çalışmalarını birleştiren gayesi İstanbul’u almaktı” diyerek tarif etmiştir.
Gemilerin karadan yürütülerek Haliç’e indirildiğini gören Bizanslıların yaşadığı şaşkınlığı, “Bizanslılar hiçbir şekilde beklemedikleri bu olayı, yani düşmanın Haliç’in içinde bulunmasını ve şehre karşı saldırmak üzere düzenlendiklerini görünce, kendileri için elim bir manzara olan bu durumda bir kat daha hayret, ıstırap, keder ve telaşa düştüler” cümleleri ile aktarmıştır.
Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a olan hayranlığını ise şöyle anlatır: “Padişah içeriye girerek şehrin büyüklüğünü, güzelliğini, tapınaklarla diğer genel binaların çokluğunu ve büyüklüğünü seyrederek hayran kaldı. Şehirdeki evlerin şirinliği ve iç süslemesi de çok güzel olduğundan Padişahı hayrette bırakmıştı.”