Şehir İçinde Bir Şehir: Kapalıçarşı

Şehir İçinde Bir Şehir: Kapalıçarşı

  • Merve Akbaş

Kapalıçarşı deyip geçme; Kapalıçarşı, Kapalı kutu

Orhan Veli

Burası İstanbul’un kalbi, Kapalıçarşı. Bu yapı kendine has dili, kültürü, hafızasıyla; sokakları, hanları, kapılarıyla başlı başına bir şehir. Dünyanın en kıymetli halıları, renkli kandiller, ışıltılı mücevherler, paha biçilmez antika eşya vitrinin gerisinden göz kırpar, içeri, sırlı bir geçmişin derinliklerinde kaybolup gideceğiniz bir gezintiye davet eder sizi. 

İstanbul’a düşen herkesin mutlaka uğradığı Kapalıçarşı’yı Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde şöyle tarif ediyor: “İstanbul’un kalabalık ve seçme yerinde, Osmanoğulları’nın büyük hazinesidir ki gûya kahkaha kalesidir. Bütün sefere gidenlerin, vezirlerin ve âyânın malları buradadır ki yer altında nice yüz demir kapılı mahzenleri vardır. Doğuya açılan kuyumcular kapısı vardır ki bu kapı üzerinde kanatlarını açmış korkunç bir kuş sureti vardır. Bu sureti kapıya nakşetmekteki amaç şuydu: Kazanç denilen şey havaya uçan vahşi bir kuştur. Eğer bu kuşu nezaketle avlayabilirsen bu bezistanda kâr edebilirsin!” 

Çarşı günümüzde de canlılık kelimesinin somut karşılığı. Burayı özel ve cazip kılan pek çok hikâye var. Hikâyelerin odağındakiler ise Kapalıçarşı esnafı. Biz de, çarşıda hâlâ babadan oğula, ustadan çırağa el değiştiren dükkânların, esnafın hikâyesinin peşine düştük. 

BABADAN OĞULA, USTADAN ÇIRAĞA

Ahilik kültürü burada devam ediyor

İlyas Aksu – Cashmere House

Ben 15 yaşında tesadüfen işe başladım Kapalıçarşı’da. Başlarda sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Çünkü gezme kültürü olan insan eğitimli insandır ve buraya gelen turistler de öyleydi. Buraya gelen turist size bölgenin tarihini, çarşının mimarisini de soruyor. Dil öğrenmek, kendinizi geliştirmek zorundasınız. Ben de çok kitap okumaya başladım. Kendimi geliştirdim. Emeğimin karşılığını da aldım. Çıraklık yaptığımız ustamızın dükkânını devraldık. Biz şanslıydık. Çünkü ustamız bizi hep uyarır, eğitirdi. Ticaret yaparken “al-sat”ı düzgün yapın derdi. Hiç unutmadığım başka bir sözü de şudur: “Her gelen müşteri bir şey alsa parayı koyacak yer bulamayız.” Ben gençken bu sözü anlamıyordum. Şimdi anlıyorum, “müşteri alışveriş yapmadığı zaman üzülme, bugün olmazsa yarın olur.” Bu bir ahi öğüdü aslında. 

Burada müşteri bütün unvanlarından sıyrılır.

Ramazan Can – Carpet Inn

1988’den bu yana Kapalıçarşı’da çalışıyorum.  Eskiden Hereke halısı toptancılığı yapılırdı. Cumartesi günleri Hereke’de pazar olurdu. Patronumuz oraya giderdi. Biz de cuma akşamından tüm temizliği yapıp hazırlanır sabah erkenden dükkânı açardık. O gün dükkânda ustamız yokken, bizim müşteriye “Buyurun” dememiz çok önemli, heyecan verici bir şeydi. Müşteriyle temasta olmak, o fırsatı yakalamak… İşte biz buna “servis atmak” deriz. Bir çırağın servis atacak duruma gelmesi önemli bir olaydır. Burada kendini gerçekten yetiştiren bir insan dünyanın neresine giderse gitsin ticaret yapabilir. Dışarıda insanlar cebindeki parası kadar iş yapar. Ama burada işler kişisel kredinizle döner. Yani kişiliğiniz sizin iş yapabilme kapasitenizi belirler.   

Farklı milletler, farklı kültürlerle burası çok başka bir dünya. Normal zamanda karşılaşmamız mümkün değil diyebileceğimiz insanlarla kendinizi sohbet ederken buluyorsunuz. Bir gün mağazamıza yabancı bir kadın geldi, o esnada bir başka müşteriyle ilgileniyordum. Oturdu, biraz bekledi. Sıra ona gelince özel halılar görmek istediğini söyledi. Ben de elimdeki en nadide parçaları gösterdim. Bu arada sohbete başladık, kendisine nereli olduğunu sordum. “Dohalıyım” dedi ve daha önceden Katar’ı görüp görmediğimi sordu. Gitmemiştim, Katar’ı küçümseyen bir ifadeyle “Orası hiçbir yerin ortası.” dedim. Alışveriş bitince dışarıda kadının etrafı birden kalabalıklaştı. Korumaları falan vardı. Meğer kadın Katar prensesiymiş. Burada herkes kimliğinden sıyrılarak alışveriş yapar. 

Dünyayı Kapalıçarşı’da tanımak mümkün

Mehmet Hanifi Cümbüş – Cümbüş Kuyumculuk

Aslen Kilisliyim. Babam kuyumcuydu, ilkin onun yanında çıraklığa başladım. Bir süre hem okudum hem çalıştım. Eczacılık okulunu bıraktığım 1968 yılından beri esnaflık yapıyorum. Ben daha çok pırlanta üzerine çalıştım. Ailemiz Türkiye’de inci ticaretiyle tanınır. Benim için Kapalıçarşı bir öğretim yuvasıdır. Kapalıçarşı’dan hiç kopmadım. Bütün ailem buradan yetişti, şimdi bu halkaya torunum da dâhil olacak. İşe başladığım 1968-1970 yılları arasında akşam okuluna da gidiyordum. Bir akşam dükkânın kapısını açık unutmuşum. Çarşımızın bekçisi gelip kapıyı açık görünce büyüklerimize telefon açıp durumu haber vermiş. Düşünün burası bir kuyumcu. Haberi alınca hemen geri dönüp kapıyı kapattım. 

Kendine has kuralları, kendini koruyan bir yapı 

Alen Tekbıçak – Apraham Kuyumculuk 

Apraham Kuyumculuk’un ortaklarındanım. 2006’dan bu yana Varujan Somuncuyan ile birlikte bu dükkânı işletiyoruz. Burası 1882’de açılmış, o günden bu yana da hizmet veriyor. Ailenin son kuşağı emekli olduktan sonra kendi yanlarında çırak olarak çalışan ortağıma dükkânı devrettiler. Ben de ortak oldum. Burası müdavimleri olan, gelen gideni sabit tarihî bir dükkândır, Avrupa’da da iyi bilinir. Vefatlarının üzerinden hayli zaman geçmesine rağmen hâlâ gelip eski sahipleri Hrant ve Yervant beyleri arayıp soranlar oluyor. Biz de dükkânda herhangi bir düzenleme yapmadan, eski hâlini korumaya çalışıyoruz. Kapalıçarşı gibi Apraham Kuyumculuk’un da kendine has ilkeleri var. Biz bu sektörde ayar konusunda uzmanız. Türkiye’de altın üzerindeki ayar tespitini en iyi yapan firmaların başında geliyoruz. Darphaneye gelen altınları bile yetkililer Apraham Kuyumculuğa getirip ayar tespitini yaptırırmış. 

Bu dükkân çarşının özeti

Zekeriya Şen – Değerli Saat

Burada çıraklığa 10 yaşımdayken başladım. Yirmi yıldır da Kapalıçarşı’nın en küçük dükkânı olan bu saatçiyi işletiyorum. Buranın daimî müşterileri vardır. Çarşıya gelen rehberler turistleri buraya getirirler, böyle böyle uluslararası bir üne sahip olduk. Çarşıya kim gelse bu dükkâna selam vermeden geçmez. Bence 50 cm2’lik bu dükkân yetiyor bana. İki kişi sığamayacağımızdan çırak almıyorum yanıma ama önceden yetiştirdiğim gençler oldu. Her yıl Amerika’dan gelen sabit bir müşterim var mesela. Saatlerini getirir, pil taktırır. 

Dünyada ne oluyorsa burada hissederiz

Yetvari Temin – Epoque Antika

Burası 1865’den bu yana aynı ailenin işlettiği bir dükkân. 21 senedir bu dükkânda çalışıyorum. Dükkânımız kurulduğu ilk gün gibi, değişmeden kalmıştır. Bu ahşap vitrinler dükkânın açıldığı dönemlerden kalma, hiç bozulmamış. Patronumuz mekânın korunması konusunda çok titiz davranır. Burada sadece eski eşya var, meraklısı da gençler değil, genelde yaşlılardır. Yurt içi ve yurt dışından gelen özel müşterilerimiz hep olur. Dışarıda, daha başka yerlerde de çalıştım, ama alışamadım. Gözünü Kapalıçarşı’da açan biri başka yerde mutlu olamaz. Burada çalışmak hem zor hem zevklidir. Maalesef eski günlerle bugün arasında çok fark var. O günlerin tüccarları da tezgâhtarları da yok artık.

İstanbul’a gelen Kapalıçarşı’dan geçer

Mehmet Zorşahin – Lale Sterling

On dört yaşımdan beri, yaklaşık 40 senedir Kapalıçarşı’da çalışıyorum. Gümüş işiyle uğraşıyoruz. Bu işi aynı zamanda ustam olan babamdan devraldım. Bulunduğumuz Cevahir Bedesteni Kapalıçarşı’nın en eski yeridir. Ben de Kapalıçarşı’nın en eskilerini bilirim. Bugüne o esnaftan kimse kalmadı tabii. İnsanları, dünyayı, yaşamı burada öğrendim. Burada insan sarrafı olursunuz. Buradan kimler geçmedi ki meşhur artistler, siyasetçiler, iş adamları… Her gelen sizde bir şey bırakır, tecrübe böyle birikir. 

Çarşıda herkes birbirini kollar

Mehmet Selim Dağdemir – Turistik Eşya

On yaşımdan beri Kapalıçarşı’da turistik eşya satıyorum, 55 yıldır buradayım. Eskiden enteresan adamlar, esnaf büyüklerimiz vardı çarşıda. Gençleri koruyup kollarlardı. Hiçbir şekilde usulsüz işe müsaade etmezlerdi. Onlardan çok şey öğrendim.

Kapalıçarşı’da esnaf olmak ayrıcalıktır

Fatih Kaya – Lambacı

Babam hayvancılıkla uğraşırdı. Ben çocukluk yıllarımda burada çalışan dayımın yanına gelerek işi öğrendim. 22yıldır Kapalıçarşı’da esnafım. Hem lamba, kandil hem halı ticareti yapıyorum. Kapalıçarşı’da esnaf olmanın bir ayrıcalığı var. İşim dolayısıyla yurt dışına çok gidip geldim, dil öğreniyorum, saygı görüyorum. Eski usul çıraklıktan yetiştiğim için şanslıyım. Şimdiki çıraklara bir şey öğretemiyoruz. Zor geliyor ve hemen kaçıyorlar.  Mesela geçen günlerde bir yakınım 17 yaşındaki oğlunu yetiştireyim diye yanıma getirdi. On gün kaldı, sonra kaçtı gitti. Gençlerin beklentileri artık çok başka.

Kapalıçarşı’yı yaşatan müşterisidir

Bekir Tezçakar – Kahveci

Tezçakar ailesinin beşinci kuşağıyım. Buraya ilk olarak 1875’de dedemin dedesi Erzincan Kemah’tan gelmiş. Kapalıçarşı 08:30’da açılır, biz ise 06:30’da burada oluruz. Esnaf gelene kadar hazırlığımızı yaparız. Yine en geç biz çıkarız, hiçbir kahveci çarşıdaki son dükkân kapısını kilitlemeden kapanmaz. Hiç unutmam 15 yaşımdayken, kahveye yaşlıca bir adam geldi ve diğer masalar boşken kasaların önündeki masaya oturdu. Biz kasalara bir şeyler koyuyoruz, kapıdan tepsilerle çıkıyoruz. Adamcağız her geçişimizde yana kaymak zorunda kalıyor.  En sonundan gidip, “Beyefendi siz isterseniz başka bir masaya buyurun.” dedim. Önce cevap vermedi. Tekrar söyleyince bana dönüp, “Sen burada yenisin galiba. Ben tam 40 yıldır aynı taburede oturup çay içiyorum. Benim taburemi ve masamı değiştirecek delikanlı daha buraya gelmedi. Sen de burada fazla kalamazsın.” dedi. Bu benim için çok önemli bir dersti. Adamın ben doğmadan çeyrek asır önce o taburede çay içtiğini düşününce bir tuhaf oldum. Bir mekân 140 yıl yaşıyorsa, gerçekte bunun müsebbibi sadece orayı işletenler değil, aynı zamanda oraya sahip çıkanlar demek ki. Kapalıçarşı’yı da esnaf değil, oraya gelen müşteri koruyor esasında. Bunun bilincinde olan bir esnaf kendini geliştirir, kalitesini asla bozmaz.

Start typing and press Enter to search