İstanbul’un Kadim Mesleği Kuyumculuk
Gülsüm Türkmen
Kuyumculuk, sur içinde çarşı kültürünün bir parçası olarak varlığını tam anlamıyla ve evrilerek sürdürmeye devam eden kadim meslektir. Türkçe kud-mak > kuy-mak “(maden) dökmek” kökünden türeyen kuyumcu “dökümcü, dökmeci” ve kuyumculuk “dökümcülük, dökmecilik” anlamını taşımaktadır. Terim olarak yalnız kıymetli madenleri kapsamına alan kelime için bugün, “birtakım teknik bilgilerle el becerisi yanında zevkiselim ve yüksek bir estetik anlayışı gerektiren kıymetli maden ve taşlardan ziynet eşyası imal etme sanatı” tanımlaması da yapılabilmektedir. Osmanlılar kuyumcu için Farsça ‘altın işleyen’ anlamına gelen “zerger” ve kuyumculuk için “zergerî” kelimelerini kullanmışlardır.
TARİH SAHNESİNDE İSTANBUL’DA KUYUMCULUK
Kuyumculuk, İstanbul’un saray sanatı içerisinde her dönemde önemli bir yere sahiptir. Saray için çalışıp imparator ailesi ve soylulara hizmet veren kuyumcu atölyelerinin, etrafı bir kale gibi surlarla çevrili olan Büyük Saray’ın yakınında veya içinde, darphaneye bağlı olarak çalıştıklarını yazılı kaynaklar aracılığıyla öğrenmekteyiz. Babadan oğula geçen bir lonca düzeni sürdüren bu atölyelerde iri ve gösterişli aristokrasi takılarının yanı sıra değerli madenler, değerli taşlar ve fildişi kabartmalarla bezenmiş tören haçları, buhurdanlıklar, kutsal kitap kapları, saray için kap-kacak, kandil ve dekoratif objeler üretilmekteydi.
Halk için çalışan kuyumcu atölyeleri ve satış yerleri “Mese Caddesi” üzerinde (Bugünkü Divan Yolu) toplanmıştı. Daha düşük gelir grupları için daha mütevazı takıların üretildiği bu atölyelerde altın ya da gümüşle yapılıp değerli taşlar incilerle bezenen mücevherlerin yanı sıra gümüş veya bronz üzerine altın varak kaplanmış, renkli camlarla bezeli ucuz imitasyonlar da yapılmaktaydı.
Bizans kuyumculuğu, bin yılı aşkın bir süre, sanatın diğer alanları gibi çevreden gelen etkilere açık olmuş, Helenistik ve Roma geleneklerini kısmen sürdürmekle beraber, bunları Hristiyanlık potasında eriterek özgün ürünler verebilmiştir. Bizans kuyumculuğuna ait tasarım ve teknikleri, bu imparatorluk sona erdikten sonra da Balkanlar, Rusya ve İtalya üzerinden bazı Avrupa merkezlerinde, İslam ülkelerinde ve doğal bir gelişme olarak Osmanlı kuyumculuğunda zaman zaman görebilmekteyiz.
OSMANLI DÖNEMİNDE KUYUMCULUK
Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında gerek saray ve hükümdar çevresi gerekse halk arasında kuyumculuk ürünleri kullanımının yaygın olmadığı bilinir. Fakat I. Murat, özellikle II. Mehmet döneminde başlayan ve giderek artan bir kullanım alışkanlığı bariz bir şekilde izlenebilmektedir. Avrupalı gezginler ve elçiler hatıralarında hükümdarların takıları ve sofralarının zenginliğinden söz etmeden geçmeyen bir alışkanlığa sahiptirler. Böyle olunca I. Murat’tan itibaren her padişah döneminin bu tür zenginliklerini az çok bilmekteyiz.
II. Mehmet’ten sonra Osmanlı tarihinde mücevherat ve kuyumculuk ürünlerinden daha sık söz edilmeye başlanmıştır. Devletin büyümesi ve güçlü hale gelmesi, milletlerarası diplomatik ilişkileri geliştirmiş ve bu ilişkilerde alınıp verilen hediyeler ile kabul törenlerinde kullanılan malzeme, kap kacak, tarihi kaynaklarda belirtilir olmuştur. Hediyelerin ağırlığını kumaş, altın, gümüş ve mücevherli eşyalar oluşturmaktadır.
Osmanlı ve ilişki içinde bulunduğu diğer ülkeler arasında karşılıklı gönderilen bu tür eşyalar incelendiğinde ilginç bazı sonuçlarla karşılaşırız. Osmanlı padişahları her zaman hediye olarak gönderdikleri kuyumculuk ürünlerinin, kendilerine gönderilenden aşağı değerde olmamasına özen göstermişlerdir. Bu gibi eşyaları genellikle imparatorluğun kendi atölye ve sanatçılarına yaptırmışlardır. Dolayısıyla bu yolla saraydan çıkan eşya Osmanlı dünyasının geleneksel form ve teknik özelliklerini taşımaktadır.
EVLİYA ÇELEBİ’NİN SEYAHATNAME’SİNDE KUYUMCULAR
Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere göre o dönemde İstanbul’da 3 bin kadar kuyumcu dükkânı ve 5 bin kadar çalışanı bulunmaktaydı. Evliya Çelebi bunların örs, çekiç ve ateş kullandıkları için Hz. Dâvûd’u pîr kabul ettiklerini, ancak aslında risâlet asrındaki pîrlerinin Nasr b. Abdullah olduğunu söyler.
Toplanacak büyük cemiyete davet için Osmanlı diyarında bulunan bütün kuyumculara bir yıl öncesinden “zergeran” çavuşları yollanırdı. Bunların hepsinin gelmesi mümkün olmadığından içlerinden seçtikleri “necîb ve reşîd halifeler sâhib-i post olmaya beşer onar Evliya Çelebi bu merasimlerle ilgili geniş bilgi verir ve başka esnafın bu derece büyük şenliklerinin olmadığını söyler. Ayrıca “haddeciyân, bâzergân-ı cevâhirciyân, incüciyân, zergerân-ı cevâhirciyân, kalciyân-ı kuyumciyân, cevherfürûşân, elmasbür, kalemkerân, sırmakeşân, tel-i âhenkeşân, tîzâbciyân (kezzapçılar), hakkâkân, potaciyân, buraciyân” gibi kuyumcu esnafıyla bunların pîrleri hakkında bilgi verir ve yılda bir defa kuyumcu ve saatçi dükkânlarındaki döküntü ve tozları toplayıp gümüşhanecilere satan romatçıyân esnafından bahseder. Nakkaş Osman ve Levnî de surnâmelerde kuyumcu esnafının geçişlerini tasvir etmişlerdir.
KUYUMCU PADİŞAHLAR
Evliya Çelebi’nin kaydettiğine göre genelde her biri bir sanatla ilgilenen Osmanlı sultanlarından Yavuz Sultan Selim ve Kanûnî Sultan Süleyman şehzadeliklerinde Trabzon’da kuyumculuk dersi almıştır. Padişah olunca Kanuni Sultan Süleyman, İstanbul’da kuyumcular için iş yerleri yaptırmıştır. Her iki padişah da onları himayelerine almıştır. Kanûnî tahta çıkınca kuyumcular için çeşmesi, hamamı olan, önü bahçeli, iki tarafında kuyumcu tezgâhlarının bulunduğu odalara sahip bir iş yeri yaptırmış ve oraya çok sayıda kap kacak bağışlamıştır. Evliya Çelebi’nin anlattıklarından Osmanlı sultanlarının kuyumcu esnafına özel bir önem verdikleri anlaşılmaktadır.
Osmanlı kuyumculuğu, 16. yüzyılda üst seviyelere erişmiştir. Bu seviyenin genellikle sonraki yüzyıllarda da muhafaza edildiğini görürüz. Kuyumculuk ürünlerine ilgi gittikçe artarak ve kısmen halka yansıyarak süregelmiştir. Kuyumculuğun bu denli üstün bir seviyeye gelmesine etki eden bir başka faktör de padişahların genellikle bütün sanat dallarına duydukları ilgi ve sanatçıları himaye etmede gösterdikleri gayrettir. Sanatla olan ilişki, Osmanlı sarayında padişahların şehzadelikten itibaren bir el sanatıyla uğraşmasını gelenek haline getirecek kadar ileri seviyede olmuştur.
KUYUMCU ÖRGÜTLERİ
Osmanlılarda kuyumculuk mesleği çok gelişmiştir. Sarayın kuyumculukla ilgili işlerini yapan ustalar ise “Ehl-i Hiref” ( bu kelime “sanat ehli” anlamına gelir, yani çeşitli uzman kişilerin mensubu oldukları bölüklerden oluşan sarayın eğitimli üretim teşkilatı) adıyla bilinen bir örgüte bağlıydılar. Bunların başında altın işçiliği yaptığı bilinen “zergeran” bölüğü gelmektedir. Yeşim, necef, maden üzerine altın kakmacılığı yapanlara “zernişani”, kıymetli taş kakmacılığı ve yontuculuğu yapanlara da “hakkakan” denilmektedir.
KAPALIÇARŞI
Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde kuyumcular farklı dallarda uzmanlaşmışlar, böylece yapılan işler ayrı iş kolları halinde ve ayrı iş yerlerinde gerçekleştirilmiştir. Evliya Çelebi de maden kuyumculuğu ile cevahir kuyumculuğunun farklı olarak sürdürüldüğünü belirtir. Günümüzde Kapalıçarşı’da, geçmişte farklı kuyum işleri yapanların ismini taşıyan sokak isimleri hâlâ durur. Kuyum işleriyle uğraşan sanatkârlar yapılan ürünlerin çeşitli aşamalarını üstlenir ve ürün böylece elden ele dolaşırdı. Günümüzde de bu uygulama azalsa bile devam etmektedir. Bu iş bölümleri şunlardır;
-Sadekârlar, tasarım yapar, kalıp hazırlarlar.
-Kakmacılar, kakma yoluyla bezeme yaparlar.
-Ayarcılar, taş uzmanlarıdır. Kıymetli taşların değerini, kalitesini bilirler.
-Mıhlayıcılar, takılara taş oturturlar.
-Yaldızcılar, takıyı kaplar veya yaldızlarlar.
-Kalemkârlar, objeler üzerine çelik kalemle kazıyarak işleme yaparlar.
-Mineciler, savatçılar, mineli veya savatlı işleri yaparlar.
-Cilacılar, yapımı tamamlanmış ürünü cilalarlar.
-Kalcılar (ramatçılar), kal kilden yapılan çanak demektir. Kalcılar işlenirken ürünlerden dökülen toz ve küçük parçaları ısıtarak tekrar değerlendirme işlemi yaparlar.
-Dökümcüler, altın ve gümüş alaşımları potalarda eritip kalıplara döker, böylece tel, takı parçası dökerler, astar çekerler.
-Simkeşler, ince telleri çekerler.
-Sarraflar, altın gümüş paraları tanımlar, alışverişini yaparlar.
Eskiden var olan merdaneciler, dövücüler, kesmeciler ve sıvama yapanlar ise teknolojinin ilerlemesiyle ortadan kalkmışlardır.
GÜNÜMÜZDEKİ DURUM
Yakın zamanlara kadar ünlü kuyumcuların isimleri hakkında ancak Evliya Çelebi Seyahatnamesi vb. gibi bir iki kaynaktan bilgi alınabilmekteydi. Bugün Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki sipariş ve ödeme belgeleri ile maaş defterlerinden pek çok kuyumcunun adını öğrenebilme imkanına sahibiz.
Şimdilerde teknolojinin gelişmesi ve usta çırak ilişkisi ve bir güven mesleği olan kuyumculuğun babadan çocuğa aile geleneklerindeki yerinin azalması nedeniyle kimi dalları unutulmaya yüz tutuyor. Bu nedenle İstanbul Kuyumcular Odası’nda yeni ustalar yetiştirebilmek adına geleneksel sanatların eğitim faaliyetleri de sürdürülerek yaşatılmaya devam ediliyor.
Kaynakça
Celal Esad Arseven, Eski İstanbul, Haz. Yelkenci Dilek. İstanbul: Çelik Gülersoy Vakfı İstanbul Kütüphanesi Yayınları, 1989
Esin Atıl, Levni ve Surname, İstanbul 1999
Filiz Çağman, “Serzergerân Mehmet Usta ve Eserleri”, Kemal Çığ’a Armağan, İstanbul: Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü Yayınları,1984
İnci Dilaveroğlu, Nuran Kara Pilehvarian, İstanbul Kapalıçarşı’nın Sokakları ve Kapıları Üzerine Bir İnceleme, İstanbul Üniversitesi Yayınevi, Art-Sanat, 17(2022): 103–129
Semavi Eyice, “Bedesten”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C. 5. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1992, 302-311.
Semavi Eyice, “Büyük Çarşı”. İslam Ansiklopedisi. C. 6. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1992, 509-513.
Semavi Eyice, Eski İstanbul’dan Notlar, İstanbul: Küre Yayınları, 2006.
Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İstanbul. Haz. Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.
Gül İrepoğlu, “Bir İmparatorluğun Görkemi Osmanlı Mücevheri”, P Sanat Dergisi, Sayı 17, 2000
Gül İrepoğlu, Levni, Nakis-Şiir-Renk, İstanbul 1999
Altan Türe, Arkeoloji, Antropoloji ve Folklor Açısından Takılar ve Süs Taşlarında
Sembollerin Dili, Goldaş Kültür Yayınları: İstanbul. 2004
Altan Türe, Dünya Kuyumculuk Tarihi II Ortaçağ’dan Günümüze Batı Dünyasının Takıları, İstanbul Kuyumcular Odası Yayınları II İstanbul. 2011
Sabahattin Türkoğlu, Tarih Boyunca Anadolu’da Takı ve Kuyumculuk Kültürü, İstanbul Kuyumcular Odası Yayınları III: İstanbul. 2013
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Sarayı’nda Ehl-i Hıref (Sanatkârlar) Defteri”, TTK Belgeler, XI/15. 198