DİZİLERDE FİLMLERDE HANLAR- YOKSUL FİLMİ
TEK MEKAN, TEK YOKSUL, BİR BELGESEL
Eda Selimoğlu
Dikkat! Bu filmde gülen yüzümüz Kemal Sunal’ı alışılagelmiş çocuksu, kural tanımaz, saf ve sonunda temiz kalbinin muhakkak kazandığı mizah unsuru sinema karakteriyle izlemeyeceksiniz.
Yönetmen Zeki Ökten tarafından çekilen “Küçük Adam” üçlemesinin, her biri başyapıt niteliğindeki filmlerinden ikincisi 1987 yapımı Yoksul dönemin Türkiye alegorisini iliklerinize kadar geçirmeyi başarmış bir şaheser. Senaryosunu Umur Burgay’ın yazdığı film Fatih semtinin Mahmutpaşa bölgesinde bulunan Büyük Abud Efendi Hanı’nda geçiyor. İçindeki çay ocağının bugün hâlâ aynı şekilde durduğu ve film posterlerinin asılı olduğu han, filmin tamamına mekân, seyirciyeyse ayna oluyor. Kemal Sunal’ın çok sevilen Şaban karakterinin çok uzağındaki “Yoksul” u seyirciye sunarken hem düşüncelere gark ediyor hem de bazı sekanslarıyla göz kırptığı Şaban’ı hatırlatarak gülümsetiyor. Uzun lafın kısası bugün bu başyapıtın tek mekân çekilen adresindeyiz. Büyük Abud Efendi Han’da…
EMİNÖNÜ’NDE BİR HAN’DA YOKSUL’U BULMAK
Tek planla ya da tek mekânda çekilen filmler sinema dünyasında bir risk unsuru taşımalarının yanı sıra başarıya ulaşmaları halinde kendilerine sağlam bir yer edinirler. Yoksul filmi de tek bir mekânın, bir hanın içinde geçiyor. Dönemin popüler arabesk fantezi müzikleri eşliğinde bir Eminönü keşmekeşinin bilinçli olarak verildiği dış mekân açılışıyla başlayan filmde kamera bizi yavaş yavaş filmin geçeceği dünyaya götürüyor. Büyük Abud Efendi Han’a giriş yaptıktan sonra bir daha dış dünyayla bağlantı kurmuyoruz. Yoksul’un seyirciye vermek istediği mesaj, bir handa öyle gerçekçi işleniyor ki bu dünya bir dış mekâna ihtiyaç duymuyor. İzleyiciyi daraltmıyor. Giriş yaptığımız hanın merdivenlerine yapılan tilt hareketiyle dönemin sınıfsal farklılıklarına şahit olacağımızı hemen anlıyoruz. Bu filmin açılışında verilen teması. Başımız yukarıda merdivene bakarken farklı katlardan uzanan her bir kafa film boyunda çokça duyacağımız ve kulağımızda çınlayacak o cümleleri söylüyor: “Yoksul bir çay”, “Yoksul bir kola, 2 soda”, “Yoksul bir türk kahvesi.”
Fakirlik tamamen ekonomik durumla örtüşürken “yoksul” kelimesi daha geniş bir ifade olarak, görgü, kültür ve vizyon durumunu temsil eder. Yoksul, bu tanıma uyduğunu açık şekilde gördüğümüz hanın en alt tabakasında bir çaycıdır. Bir türlü alamadığı asgari düzeyde maaşıyla sigortasız olarak çalışmaktadır. Patronu odabaşı “Sülüman Bey’e” katlanmakta, onda biriken alacaklarını alıp hanın içindeki bir tekstil firmasında çalışan sözlüsü Leyla ile evlenme hayalleri kurmaktadır. Aşkı da bu handa yaşayan Yoksul’un başka bir dünyası, bir kimliği yoktur, bir ada bile sahip değildir. Film boyunca Yoksul’un asıl adını duymazsınız. O, “yoksul” kimliğiyle bu hana sıkışmış, dünyasında bir emek ve aşk mücadelesi vermektedir. Kimsenin masum olmadığı bu handa bir aşk hikâyesiyle yüreğimize su serpilir mi, dediğimiz filmin ilk Leyla sekansında bizi mutlu bir sonun beklemediğini anlıyor, herkes mi kötü olur, serzenişiyle devam ediyoruz. Her bir odasında ayrı bir yozlaşma gördüğümüz hanın her bir odasında Yoksul da başka bir kişiliğe büründüğünü görürüz. Kendinden yaşça küçük olanlardan sigara isteyebiliyorken, daha üst tabakada gördüğü şirket sahiplerinin ise ilacını bile servis etmektedir. Her oda geçişinde kimlik değiştirdiğine şahit olduğumuz Yoksul, aynı zamanda tefeci olan patronuna yaranmak için paraya sıkışan şirket sahiplerini de Sülüman’ın kulağına fısıldamaktadır. Bu kimlik mücadelesi içinde, sözlüsünün bitmek tükenmek bilmeyen isteklerini yerine getirmeye çalışır. Yoksul’ un Leyla’ya müzik seti aldığı an, şüphesiz filmin en can alıcı sahnelerindendir. “Yeter artık”, diyerek Yoksul’un bir yükselişe geçmesine beklerken, sona yaklaştığımızı anlarız.
KİMİN HİK YESİ?
Buram buram seksenler kokan Yoksul filmi bizi izlediğimiz hikâye boyunca ana karakterin bir atılım yapacağı, ezenin hakkından bir şekilde gelineceği umuduna bağlar. Bu sona dair herhangi bir ipucu görmesek de izleyici olarak Yoksul’dan bunu beklemekten kendimizi alamayız. Fakat Zeki Ökten bize öyle bir son bırakır ki… Yoksul, hikâye boyunca girip çıktığı çeşitli hizmet ve üretim sektörlerinin bulunduğu han odalarından tanıdığı Kerim Bey’le bir ortaklık yapar. Kerim Bey, diğer han sakinlerinden farklı; finans işi yapan, İngilizce bilen, Yoksul’un deyimiyle “bir telefonu bir kendi, karışanı görüşeni olmayan, bey gibi, biridir. Yoksul, bu ortaklık sayesinde patronunu alt ederek çay ocağının başına geçer. Aynı gün nişanlısı Yoksul’dan son kez tırtıkladığı paralarla kaçar ve son… Çay ocağının yeni sahibi Yoksul, ona eziyet eden patronundan daha beter bir karaktere bürünmüştür. Kısa zamanda yakaladığı bu uyum rahat bir nefes almak isteyen izleyiciye tokat niteliğindedir. Burada yönetmenin söylemek istediği bir şey var; bu film bir ezilen hikâyesi değil, ezenin nasıl doğduğunun hikâyesidir. İzleyici için artık iki soru vardır: Şimdi kim kazandı ve kim kaybetti?
YOKSUL VE MÜZİK
Yoksul, filmi müzikleri ayrı bir film konusu olacak kadar iddialı işlenmiş. Her sahnede çalan müziğin ilmek ilmek işlenen anlamları bulunuyor. Eminönü’yle özdeşleşen müthiş açılış sahnesi filmdeki müzik gücünü ilk dakikadan veriyor. Kullanılan müziklerin çoğu dış ses olarak değil mekân içi müziği olarak sahneye dahil ediliyor. Filmin genelinde çalan müzikler dönemin popülerleşen arabesk parçaları olmuş. Bazı sahneler de ise nadiren türkü çalıyor. Bu da filmin kendisi gibi bir vurguya dönüşüyor ve dönemin arabesk-popu yozlaşmayı, türküler ise Yoksul gibi saf, iyi niyetli ve gözü açılmamış bireyleri temsil ediyor. Filmin son sahnesinin müziğiyse tahmin edileceği üzere Yoksul’un yeni hâlini, yani acımasız patron oluşunu temsilen popüler bir arabesk parça oluyor. Ruhu bütünüyle bir handa, biraz çalan parçalarında, biraz da izleyicinin vicdanında olan bu film; Fatih semtinde jenerikten başlayarak izleyiciye uzun süre bakacağı bir fotoğraf çekiyor.
Küçük bir KUTU OLABİLİR VEYA KULLANILMAYABİLİR
Yoksul’un Müziklerini Listenize Eklemeyi Unutmayın
Ümit Besen – I Love You
Ünal Narçın- Deli Gönlüm
İbrahim Tatlıses- Gülüm Benim
Neşe Karaböcek- Akşamlar
Ünal Narçın-Deli Gönlüm
İzzet Altınmeşe- Başına Döndüğüm
Atilla kaya – Eller aldı
Tüdanya – Sevda Gözlüm
Yeliz – Kalbimdeki Serseri
Ünal Narçın – Şiş Yandı
Seni Sevmeyen Ölsün – Tüdanya
Neşe Karaböcek- İnşallah
Selami Şahin – Kim Sevmiş
Atilla Kaya – İçim Yanıyor
Orhan Gencebay – Lakabını Dilber Takarlarsa Dön