ESKİ İSTANBUL’DA MACERAPERESTLERİN / GEZGİNLERİN BULUŞMA NOKTASI“PUDDING SHOP”

ESKİ İSTANBUL’DA MACERAPERESTLERİN / 

GEZGİNLERİN BULUŞMA NOKTASI

“PUDDING SHOP”

DİLARA OBENİK

 Kaç dükkânın ismini misafirleri belirler? İstanbul’un tarihî merkezlerinden Sultanahmet’te bulunan Lale Restoran’ın adını, “Pudding Shop” olarak misafirleri yeniden koydu. Mekân 1970’lerde yabancı gezginlerin en uğrak noktalarından biriydi. İdris Çolpan ve kardeşi Namık Çolpan’ın 1957’de açtığı Lale Pastanesi, o dönemde birçok maceraperest için Asya’ya ulaşmanın ve Türkiye hakkında turistik bilgi edinmenin tek adresi hâline gelmişti. “Lale Pastanesi” adını telaffuz etmekte güçlük çeken bu gezginler, buranın ismini unutsalar da tattıkları pudinglerin lezzetini asla unutamadılar ve adına “Pudding Shop” demeye başladılar. Mekân bugün hâlâ bu isimle anılıyor. Nesilden nesile aktarılan bu kadim işletmeye dair merak ettiklerimizi, Lale Restoran’ın sahibi ve işletmecisi olan Namık Çolpan’a sorduk.

 Lale Restoran nasıl kuruldu?

Babam bu dükkânı 1957’de Lale Pastanesi adıyla kurdu. Ben Kastamonuluyum. 9 yaşımda buraya geldim ve o yaşımdan beri bu dükkândayım. Babam ve abimle birlikte buradaydık. Babam Hacıbekir’de kalfalık yapardı. Sonrasında bu dükkânı açtı. Baba mesleği olduğu için pastacılığı biliyordu. Eskiden buralarda hakimler subaylar doktorlar otururdu. Sultanahmet ikametgâh yeriydi. Sonrasında turistik bir yer olarak ün kazanınca esnaflar çoğaldı. 1957’den- 1970’e kadar pastane olarak çalıştırdık. 1970 sonrasında ihtiyaç doğrultusunda restorana dönüştürdük. İyi ki de restorana dönmüşüz. Bu sayede turistler için daha fazla seçenek sunabiliyoruz.

 Müşteri kitleniz zaman içinde nasıl değişti?

Bizim müşterilerimiz her zaman yabancıydı. Yerli müşteri sayımız hep çok azdı. Türkler yeni yeni öğreniyor ve geliyor. Üniversiteli arkadaşlar hep buraya gelir birkaç İngilizce kelime konuşmak isterdi. Turiste yaklaşmak ve konuşmak için burada fırsat kollarlardı. O zamanki öğrencilerde şimdiki gibi para yoktu tabi. Buraya gelen tüm öğrencilere yardımcı olmaya çalıştık elimizden geldiğince. 

 Pudding Shop ismini nasıl aldı?

 Buraya gelen yabancı gezginler pastanenin ismini telaffuz edemiyorlardı. Oturdular düşündüler ne olsun buranın ismi diye, sonrasında da Pudding Shop olarak karar verdiler. Burası, bu gezginlerin uğrak noktasıydı daha çok. Bu isme de onlar karar verdi. Gelen gidene lokum ikram ederdik. Bu bizim mesleğimizin geleneği ve göreneğidir. Şu anda böyle bir esnaflık kalmadı. Biz babamızdan ve abimizden böyle öğrendik. Nasıl öğrendiysek de o şekilde uygulamaya çalıştık. Turistlere de böyle ikramlar sunardık. O zamanlar sütlü kahve yapmayı ve omlet yapmayı bilmezdik onlar öğretti bize. Burada çok vakit geçirirlerdi bu sayede biz de onlardan çok şey öğrendik. Kültürlerarası bir etkileşim yaşanıyordu. 

 PUDDING SHOP BİR MESAJ MERKEZİ OLARAK DA İŞLEV GÖRDÜ

 Haberleşme nasıl sağlanıyordu?

O zamanlar telefon, fax ve internet yok. Burada bir haberleşme panomuz bulunuyordu. Avrupa’dan yola çıkan insanlar burada saat kaçta buluşacağını konuşurlardı ve bunu panoya yazarlardı. Bu haberleşme panosu burada geçmiş zamanın telefonu denebilir. İnternetsiz iletişim böyle bir şeydi.

 Buraya gelen turistler gideceği Doğu’ya ulaşımı nasıl sağlıyordu?

Turistler Almanya’dan İngiltere’den ve Avrupa’nın birçok bölgelerinden buraya gelirdi. En çok Amerika’dan gelen turist kitlemiz vardı. O zamanlar harpten kaçıp geliyorlardı.

Aynı dönemlerde otobüs firmaları da bize yolcu bulabilir misiniz diye sordular. Biz de yine panoya otobüsün gerçekleştireceği yolculuğa dair tüm detayları yazardık. Acente yoktu tabii o zamanlar, biz bir nevi acente görevi gördük. Bu otobüslere de “magic bus” deniyordu. Avrupa’dan gelenler burada buluşur ve “magic bus”lara binip doğuya giderlerdi. 

 AYLAR SONRA GERİ GELEN SANDALYE VE YILLAR SONRA GERİ GELEN TUZLUĞUMUZ VAR.

 Burada sizi şaşırtan bir anınız var mı?

Çok güzel anılarımız var burada. 15 – 16 kişilik bir otobüs yolculuğu olacaktı. Herkes gelmiş rezervasyonlar yapılmış ancak bir kişi daha gelmek istiyor. Otobüste yer yok. O kişi de o zaman ben buradaki bu sandalyeyi alıp gideceğim dedi. Biz de o sandalyeyi verdik o şekilde yola çıktılar. 2-3 ay sonra geri getirdi. Onlarda birlik beraberlik vardı ayrı kalmak istemezlerdi. Bu nedenle bir kişi dahi olsa arkada kalmak istemezdi. Bir de yıllar sonra gelen tuzluğumuz var. Hindistan’a giderken yanına ekmek -domates alan bir gezgin restorandaki tuzluğu da çantasına eklemiş. Biz fark etmedik tabi ki. Bir de baktık ki 25 sene sonra bize geri getirdi.

 Geçmişten bugüne neler değişti?

Müşterilerimiz eskiden daha genç kesimdi. Şu anda daha ilerleyen yaş grupları geliyor. Dükkânımızda her sene değişiklikler yapıyoruz. Yeniliklere ayak uydurmaya çalışıyoruz biz de. Gelenler mekânın sıcak bir havası olduğunu her zaman söylüyor. Bu da bizi mutlu ediyor tabi. Gençler burayı kendi evleri gibi görürdü. Yer içer, şarkı söyleyip gitar çalarlardı. Burada güven duyarlardı, biz de gelen herkese güler yüzlü olup misafirperver yaklaşırdık. Hâlâ da aynı özenle devam ediyoruz. 

 Ticaretle uğraşan insanlara ne önerirsiniz?

En başta dürüstlük. Yemek işi yapıyorsanız yemeyeceğiniz ürünü satmayacaksınız. Gelen müşterilere saygılı ve iyi bir hizmet sunmak önemli olan. Örneğin kapıda fiyat listemiz bulunuyor ve her daim vardı. O zamanlar arkadaşlarım karşı çıkmıştı ancak biz gelenlerin neyin fiyatı ne kadar diye görmelerini istedik. Diğer esnaf arkadaşlarımızın kapılarında fiyat listesi yokken bizde vardı. Zaman içinde birçok unsur değişse de biz burada her zaman aynı özen ve hizmetle devam etmeye çalışıyoruz.

Start typing and press Enter to search