AYASOFYA YER ALTI YAPILARININ ÜÇ BOYUTLU GÖRÜNTÜLENMESİ


Doç. Dr. Hasan Fırat Diker
Y.Mimar- Konservatör-Restoratör

Ayasofya kendi bünyesindeki izlerle bize sadece yaşadıklarını değil, İstanbul’un tarihini de anlatır. Dolayısıyla onu anlamanın yolu, görünür olduğu kadar görünmeyen kısımlarını da anlamayı elzem kılmaktadır. Bir kültür varlığının sorunlarına çözüm getirmek, onu altyapısı ve üstyapısıyla birlikte bütüncül bir şekilde ele alınmasını gerektirir. 2019 yılında Ayasofya İdaresinin iç mekânın rutubet sorunlarının anlaşılmasına yönelik yapının yer altı yapılarının araştırılmasına dair istemi medyaya yansımıştı. Biz de arkadaşlarımızla bu durumdan vazife çıkardık ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi olarak bu çalışmaya gönüllü talip olduk.

Sahada yaptığımız ön araştırmada yöntemlerimizi belirledikten sonra, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden aldığımız izinle Ayasofya yer altı yapılarının üç boyutlu görüntüleme çalışmalarına başladık. Ayasofya Müdürlüğü iş birliğiyle yaptığımız saha çalışması 29 Haziran-16 Temmuz 2020 tarihleri arasında tamamlanmıştır. Bu araştırma projesi, başkanlığımda, FSMVÜ Mimarlık ve Tasarım Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mine Esmer ve Dr. Öğr. Üyesi Alidost Ertuğrul ile İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü’nden Öğr. Gör. Arkeolog Ali Hakan Eğilmez yürütücülüğünde gerçekleştirilmiştir.

Zorlu koşullarda gerçekleşen bu çalışmayla, yeni keşiflerle toplam uzunluğu yaklaşık 936 metreyi bulan Ayasofya ve çevresindeki yer altı menfezleri ve yapıları ile kuyularının üç boyutlu taraması yapılmıştır. Böylece Ayasofya’nın zemin altında hava sirkülasyonunu sağlayan altyapının gizemli mekânlarının görselleştirilmesi ve bu projenin ardından yer altı yapılarında yer yer hava sirkülasyonunu engelleyen yıkıntıların ve çamur birikintisinin uzaklaştırılması yönünde öneriler geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Bu araştırma kapsamında Ayasofya manzumesinin pek çok yer altı yapısı görüntülenmiş ve sayısal veriler üç boyutlu nokta bulutu olarak dijital ortamda işlenmiştir. Böylece Geç Antik dönemde inşa edilmiş Ayasofya’nın sürdürülebilir korunmasına yönelik, altyapısına dair mimari rölöveler oluşturulmuştur. Çalışmamıza, başta son Ayasofya Müzesi Müdürü Hayrullah Cengiz ve değerli personeli çok önemli katkılar sunmuştur. Araştırmamızda elde ettiğimiz sonuçlar 24-25 Eylül tarihleri arasında üniversitemizin düzenlediği Uluslararası Ayasofya Sempozyumu’nda sunulmuştur. İlgilileri üniversitemizin web ortamında yayınladığımız bu bildiriyi inceleyebilir.

Araştırma projemizin Ayasofya’nın nefes almasına imkân tanıyacak yer altı yapılarının temizlenmesine yönelik yeni bir projeyle devam etmesi, olağanüstü evrensel değere sahip bu anıtın korunması ve sonraki nesillere aktarılması adına büyük önem arz etmektedir. Ayasofya yer altı yapılarını binanın ihtiyaç duyduğu hava ve su döngüsünü sağlayan damarları gibi düşünülürse, bunların kullanılmayıp temizlenmedikleri takdirde zamanla tıkanmaları da anlaşılabilir. Kültürel mirasımız hem altyapı hem de üstyapılarıyla sürekli periyodik olarak bakıma tabi tutulmalı, temizlenmeli ve diğer bağlı yapılarla ilişkileri irdelenmelidir.

Kültür varlıklarında yaşanan en büyük sorun, basit periyodik bakımların yapılmamasından ötürü, sürekli bakıma muhtaç bu mekânların orta ve uzun vadede daha büyük restorasyonlara mecbur bırakılmış olmasıdır. Ayasofya’ya tümdengelim yaklaşımlarla yapılan yüzeysel koruma müdahaleleri etkili bir sonuç veremeyeceği gibi, kısa vadeli tekrarları da olağan hâle getirmektedir. Yaptığımız bu mimari belgeleme çalışması da, mitleştirilmek suretiyle Ayasofya’nın yapısal gündeminden uzaklaştırılmış yer altı yapılarının işlev ve sorunlarını anlamaya yöneliktir.

Ayasofya’da yaptığımız çalışmada ortaya çıkan sonuçlar, İstanbul’un genelinde buna benzer daha nice keşifler yapılabileceğini göstermektedir. Zaten bu tür yer altı yapılarını önceden bulgulamak, şehir içindeki imar faaliyetleri için de belirleyici ve düzenleyici olacaktır. Ne yazık ki, bu tür yapıların ortaya çıkması özel bir araştırma konusu olmaktan öte, yol ya da temel hafriyatı gibi bir imar faaliyeti vasıtasıyla mümkün olmaktadır. Oysa İstanbul’un çok katmanlı yapısı bizler için çok renkli bir kültürel ve turistik kazanımdır. İstanbul’un zengin tarihine yabancılaştıracak üstyapı projelerinden ziyade, kendi katmanlarını var eden dönemlerini anlamaya yönelik bu tür çalışmalara ihtiyacı vardır. İstanbul’un yer altı yapıları idrak edilip görselleştirildiği takdirde bu şehrin ne kadar korunmaya ve sevilmeye değer olduğu daha çok anlaşılabilecektir. Ayasofya özelinde yapılan bu çalışma, İstanbul’un yer altı siluetinin görselleştirilmesine ilişkin bize yeni umutlar vermektedir.

Zorlu koşullarda gerçekleşen çalışmayla, toplam uzunluğu 936 metreyi bulan Ayasofya ve çevresindeki yer altı menfezleri ve yapıları ile kuyularının üç boyutlu taraması yapıldı.

Ayasofya’da yaptığımız çalışmada ortaya çıkan sonuçlar, İstanbul’un genelinde buna benzer daha nice keşifler yapılabileceğini göstermektedir.

 

 

Start typing and press Enter to search