HER DÖNEMİN İZİ ZEYREK’TE BULUŞUYOR


Merve Akbaş

Rus ressam Alexis Gritchenko 20. yüzyılın başında iki sene kaldığı İstanbul’u sokak sokak gezip resimlerken, mahallelerin, sokakların hikâyelerine de yakından şahitlik etmiş.

Gritchenko o günlerin İstanbul’unu şöyle anlatıyor:

“Suriçi İstanbul, mor bir kilime benziyor. Bir müezzin minarenin tepesinden yumuşak bir sesle ezan okuyor. Sayısız küçük ev üst üste binmiş. Kafesler, cumbalar, asmaların sardığı bir sütun altında taraçalar. Yer yer yeşil ağaçlar. Ufukta sayısız serviden oluşan siyah bir yele ve daha ilerde, minarelerin beyaz gövdeleri, selatin camiler gökyüzünde haşmetli beyazlıklarını yansıtıyorlar.”

Gritchenko’nun İstanbul’da yaptığı resimlerine baktığımızda, bir yabancının bu kentin günlük telaşında, hareketinde, heyecanında nasıl detaylar yakaladığını da anlıyoruz. Onun ve onun gibi daha nice meraklı gözün yollarından geçtiği, durup incelediği İstanbul semtlerinden biri de Zeyrek ve Zeyrek sokaklarında yer alan nice önemli sivil mimari örneği. Doğan Kuban’ın Türk “Hayat”lı Evi isimli kitabında da değindiği, evin insan yaşamının uzantısı olması düşüncesi, Zeyrek’teki mimari örneklerle aramızdaki bağı anlamamız için yeterli oluyor. Bu toprakların geleneğini yansıttığı, kültürünün bir parçası olduğu için de Zeyrek evlerinin 1985’den bu yana Unesco Dünya Mirası Listesi’nde olduğunu hatırlatalım. Tabi bunlarla da bitmiyor, semtte farklı dönemlerden nice önemli eser var. Bu kendine has semtteki mimari yapıları görmek için ufak bir gezintiye çıkmak yeterli.

KENTİN EN ÖZEL MİMARİ YAPILARI

Eski İstanbullular, “Serçeden başka kuş, Zeyrek’ten başka yokuş bilmez” der cahili tanımlarken. Biz de Zeyrek’i ve Zeyrek evlerini görmek için yapacağımız gezimize İstanbul’da yaşayan hemen herkesin bildiği Zeyrek Yokuşu’ndan başlayacağız. Unkapanı’ndan Zeyrek’e doğru yürürken bölgedeki ilk mimari eser bizi karşılıyor. Cumhuriyet döneminin mimarlarından, Sedad Hakkı Eldem’in SGK binalarından bahsediyoruz. Eldem aslında “Türk evi” tabirini kullanan, üzerine düşünen biri. Onun bu özel yapısında Osmanlı mimarisinin özgün öğelerinin nasıl modernleştiğini görebiliyoruz. Başımızı biraz çevirdiğimizde ise yine modern dönem İstanbul’unun  karakteristik bir diğer yapısını, Doğan Tekeli’nin mimarlarından olduğu İMÇ binasını görüyoruz. Tabi Süleymaniye’nin muhteşem selamlamasıyla birlikte… Yokuşu tırmanırken aklımıza yeniden ressam Gritchenko ve tabloları gelebilir. Çünkü her adımda Suriçi’nin gerçekten insanı her sokağında, her manzarasında içine alan, başka dünyalara, hülyalara götüren bir yer olduğunu da yeniden hissediyoruz.

Bu düşüncelerle Bizans İstanbul’undan Zeyrek’e kalan eseri Molla Zeyrek Camii, yani Pantokrator Kilisesi’ne ulaşıyoruz. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra medreseye dönüştürülen yapı Doğu Bizans mimarisinin özelliklerini üstünde topluyor. Uzmanlara göre aynı zamanda İstanbul’un Ayasofya’dan sonra Bizans’tan kalan en önemli eseri de burası. Üç ayrı şapelin bir araya gelmesiyle oluştuğunu da ekleyelim.

Biraz daha aşağıda semtin barındırdığı başka bir önemli yapıyla, Zeyrek Sarnıcı’nın hemen üstündeki Piri Mehmet Paşa (Soğuk Kuyu) Camii’yle karşılaşıyoruz. Buranın özelliklerinden biri hemen yan taraftaki kabristanda Mehmet Emin Tokadi Hazretleri’nin medfun olması. Camii 2013 yılında restore edilip ibadete açılmış. Burayı yüzlerce yıl önce ziyaret eden Evliya Çelebi de yapıyı Seyahatnamesi’nde şu cümlelerle anıyor: “Konstantin’in bir büyük kilisesi dahi İstanbul’da Zeyrekbaşı denilen yüksek bir tepe üzerinde, Hz. Yahya adına yaptırılan 360 kubbeli manastırdır. Buraya bitişik bir sarnıç yapıp, içine kırk çeşme pınarlarını akıtıp, yerine bir medrese ve İncil evi yaptırdı. Hala Zeyrekbaşı yakınında abadan Piri Paşa Medresesi derler. Adı geçen su mahzeni sarnıca Soğuk Su derler. Yedi yüz yüksek direk üzerine yapılmış, göl gibi tatlı suyu vardır. Temmuz ayında Unkapanı gemicileri ve başka canlar, oradan susuzluklarını giderirler.”

AHŞABIN RUHU TÜM DÖNEMLERİ YANSIYOR

Camiden çıkıp sokakları arşınlamaya devam ediyoruz. Zeyrek üzerine çalışan araştırmacılar, bölgenin konumu nedeniyle her zaman şehrin önemli noktalarından biri olduğunun altını çiziyor. Bu nedenle dönem değişse de bölgeye verilen önem hiç değişmemiş, gözden düşmemiş. Sokaklarda plansız bir biçimde yaptığımız gezinti esnasında bunu örnekleriyle görmek mümkün oluyor. Hâlâ Osmanlı mimarisinin önemli özelliklerini taşıyan ahşap yapı örnekleriyle bezeli sokakları buradan geçen herkesi büyülemeye, şaşırtmaya hazır. Bu yapıların Zeyrek’i nasıl diğer tüm semtlerden ayırdığını anlıyoruz. Semtin her biri kendine has mimarisi olan ahşap yapılarının önemli bölümü İstanbul’un meşhur yangınlarında zarar görse de ayakta kalmayı, yapıldıkları dönemin ruhunu bugüne getirebilecek kadar başaranları çoğunlukta. Tabi bir kısmının hâlâ tadilata, büyük restorasyon çalışmalarına ihtiyacı var. Bu nedenle de son zamanlarda Zeyrek’te yoğun bir çalışma yürütülüyor. Fatih Belediyesi’nin bu evlerin tadilatlarına başlamasıyla bölgenin eski günlerine dönmeye hazırlandığını bile söyleyebiliriz. Üstelik Fatih Belediyesi tarafından başlatılan, Koruma Uygulama Denetim Bürosu denetiminde gerçekleşen uygulamalar için atölyelerde ahşap ve taş ustalarının yetişmesi de sağlanıyor.

BURADAKİ KOMŞULUK BİR BAŞKA

Sokakları gezerken bu evlerde yaşayan, hayatlarını Zeyrek’te geçiren insanları merak etmemek mümkün değil. Bu nedenle tadilat seslerini takip ederken karşımıza ilk olarak Yıldız Tecir’in evi çıkıyor. Yıldız Hanım, 1997 yılından beri Zeyrek’te oturduğunu söyleyerek başlıyor anlatmaya: “22 yaşında evlendiğimde buraya taşındım. O yıllarda buradaki evlerin hepsi doluydu. Ama durumları da şimdikinden daha kötüydü. Yollar bile daha kötüydü. Ama mahalle her zaman güzeldi.” Yıldız Hanım gelin olarak geldiği bu semtte komşuları tarafından hemen benimsenmiş. Belki de bu nedenle “Ben burada mutluyum. Memleketime gitsem de burayı özlerim” diyor sohbetimiz esnasında. Sonra da ısrarla ekliyor, “Buradaki komşuluk bir başkadır. Bu komşularımın inanın hepsi benim dostlarımdır. Herkes birbirine yardım eder, derdine koşar. Doğrusu beni buraya bağlayan bu mahalle kültürü, yani komşularım. Yoksa neden burada kalalım.” Tadilat başlamadan önce Yıldız Hanım’ın evinin durumu pek de iyi değilmiş. Ancak bir sene önce başlayan çalışmalar yüzleri güldürmeye yetmiş. “İnanın ev üzerimize yıkılmak üzereydi. Duvarlar toprak haline gelmişti. Bu da beni çok üzüyordu. Çünkü sonuçta burada bahsettiğimiz bina bir tarihi eser. Çatı başımdan uçacak diye korkuyordum. Şimdi bu sorun bitti, çok şükür. İnşallah tamirat bittikten sonra da burada oturmaya devam edeceğim” diyor.

Yıldız Hanım’la vedalaştıktan sonra birkaç sokak ötede başka bir Zeyrekli’ye, Fatma Demir’e konuk oluyoruz. Onun evinin tadilatı da bitmek üzere. Kendisi çocukluğundan beri bu mahallede yaşıyor. Hayatı Zeyrek’te geçmiş. Çocukluğunun Zeyrek’ini sorunca, aklına hemen Kâtip Çelebi İlkokulu’nda okuduğu günler geliyor.  “Komşularımızın önünden geçerken ‘hanım evladım, canım evladım’ diyerek bizi okula uğurlarlardı” diyor gülümseyerek. Bir yandan da oturduğu evin babasının evi olduğunu, hayatını da burada geçirdiğini belirtiyor. Bu nedenle evin tadilat görmesi onun için manevi bir önem de taşıyor. Kısa bir süre önce kaybettiği babasını hatırlayınca sesi titreyerek şunları söylüyor: “Burası babam Hasan Demir’in evi aslında. Burada olmak beni mutlu ediyor. Müstakil evi de seviyorum. Babam da çok seviyordu bu evi, hiç satmak istemedi. Komşum Şerife Hanım da evin alt katında. Biz birbirimize destek oluyoruz.”

Mahalle kavramına, Osmanlı mimarisine ve ahşabın sıcaklığına dair düşüncelerle beraber 17. yüzyılın tarihçilerinden Eremya Çelebi’ye göre şehrin on dördüncü kapısı olan Cibalikapı’ya doğru yürümeye devam ediyoruz. Haliç’e doğru inerken bu eski İstanbul semtinin bizi çoktan modern çağdan bir çırpıda kopardığını da fark ediyoruz. Buradan geçerken onlarca yıl önce şehri gezen başka bir seyyahın, Edmond De Amicis’in şu cümleleri geliyor aklımıza: “Ama yokuştan inip bu dar sokakların sonuna gelin: her şey değişmiştir. Kendinizi, İstanbul’un, seyrine gözlerin ve hayranlık duygusunun kâfi gelmediği âbidelerle çevrilmiş büyük yollarından birinde bulunursunuz. Camilerin, köşklerin, minarelerin, kemerlerin, mermerden ve lâcivert taşından yapılmış çeşmelerin, arabesklerle ve altın kitabelerle pırıl pırıl parlayan, duvarları çini kaplı, çatısı sedir ağacıyla döşenmiş, duvarlardan, bahçelerin yaldızlı parmaklıklarının üstünden taşmış ve sokağı güzel bir kokuyla dolduran yeşilliklerin gölgesindeki sultan türbelerinin arasından yürürsünüz. Bu sokaklarda, adım başında, bir nezaretten ötekine gidip gelen paşa arabalarına, zabitlere, memurlara, yaverlere, konakların haremağalarına, bir alay hizmetkâr ve yanaşmaya rastlanır. Burada, büyük bir imparatorluğun payitahtı belli olur ve insan buna bütün ihtişamı içinde hayran kalır. Her tarafta, duyguları esrarlı bir musikî gibi okşayan ve zihni sevimli hayallerle dolduran bir beyazlık, zarif bir mimarî, bir su şırıltısı, serin bir gölge vardır. Bu sokaklardan geçerek selâtin camilerin yükseldiği büyük meydanlara gelince bu heybetli kütlelerin önünde şaşırıp kalır insan.”

Cibalikapı’dan çıkıp Boğaz’ın seyrine dalarken Hasan Fırat Diker ve Cahide Nur Cünük’ün İstanbul üzerine yaptıkları çalışmalarında değindikleri gibi, İstanbul’un bir palimpsest olduğunu düşünmek gerektiğini de fark ediyoruz. Yani bir parşömene üst üste yazı yazılması gibi, tarihin farklı dönemlerindeki kültürel birikimi içinde eritmiş, bütüne ulaştırmış bir şehir burası. Zeyrek de farklı kültürlerin, dönemlerin önemli izlerini taşıyan ama en çok da kendisi gibi olan bir semt olmaya devam ediyor. Osmanlı mimarisinin, geçmiş günlerin izlerini taşıyan yapılarıyla mahalle kültürünü hâlâ taşıyan, kendine has ve özgü mimarisiyle bu şehre gelen herkesin gözden kaçırmaması gereken gizli bir hazine gibi.

Kaynakça

Alexis Gritchenko, İstanbul’da İki Yıl, Çev. Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları

Eremya Çelebi Kömürciyan, XVII. Asırda İstanbul – İstanbul Tarihi, Eren Yayıncılık

Doğan Kuban, Türk “Hayat”lı Evi, MTR

Sedad Hakkı Eldem, Türk Evi Plan Tipleri, Pulhan Matbaası

Edmondo De Amicis, İstanbul, Türk Tarih Kurumu Basımevi

Start typing and press Enter to search