Ali Kuşçu ve Fatih’in Medreseleri
Kaan Üçsu, İlker Can Tokgöz
İslam dünyasında erken dönemlerden itibaren matematik ve doğa bilimlerinin öğretildiğini biliyoruz. 11. yüzyılın ortalarına kadar bu bilimler, daha çok ya elit ailelerin çocuklarına özel ders ya da bu bilimlerle iştigal eden önemli âlimlerin çevresinde toplanan küçük gruplara bu âlimlerin evlerinde verilen dersler aracılığıyla öğretilmekteydi. 11. yüzyılın ortalarında eğitimin kurumsallaşma çabaları bu durumu değiştirecekti. Selçuklu veziri Nizamülmülk (1018-1092), Fatımilerin Şii ideolojisine karşı Sünni akidesini güçlendirmek amacıyla ilki 1067 yılında Bağdat’ta olmak üzere Nizamiye medreselerini kurdu. Nişabur, İsfahan, Musul, Herat, Merv gibi önemli şehirlerde kurulan ve vakıflarla desteklenen diğer Nizamiye medreseleri ile yüksek eğitimin devamlılığı ve kurumsallığı sağlandı. Öncelikle İslami ilimlerin öğretilmesinin amaçlandığı bu medreselerde, 12. yüzyıldan itibaren matematik ve doğa bilimlerinin de giriş seviyesinden ileri seviyeye dek öğretildiğini görüyoruz. Aynı dönemden itibaren hastanelerde ve rasathanelerde de tıp ve matematik bilimlerin eğitiminin yapıldığını biliyoruz.
Zaman içinde oluşan gelenek 15. yüzyıla gelindiğinde Semerkant’ta oldukça önemli bir bilim kurumunun ortaya çıkmasına olanak sağladı. Emir Timur’un torunu Uluğ Bey (1394-1449), henüz çok genç yaşında, 1410 civarında, babası tarafından merkezi Semerkant olan Mâveraünnehir bölgesinin yönetimiyle görevlendirilmişti. Uluğ Bey, 1409 yılında göreve geldikten birkaç sene sonra Bursa’da önemli Osmanlı alimi Molla Fenarî çevresinde yetişen ve hocasının teşvikiyle Semerkant’a giden Kadızâde-i Rûmi ile tanıştı. Kısa sürede Uluğ Bey’in özel hocası olan Rumî, 1420 yılında yapımı tamamlanan medresede baş hoca oldu. Muhtemelen medreseden kısa bir süre sonra da rasathane kurulmuştu. Uluğ Bey, bu yeni kuruma, aralarında rasathanenin başına getirilecek önemli astronom Gıyâseddin Cemşîd el-Kâşi’nin de bulunduğu, önemli alimleri davet etti.
Ali Kuşçu da Semerkant’taki bu alimler çevresinin bir parçasıydı. 15. yüzyılın başlarında -muhtemelen- Semerkant’ta doğan Ali Kuşçu’nun babası, Uluğ Bey’in doğancıbaşısıydı ve “kuşçu” lakabı buradan geliyordu. Dolayısıyla Uluğ Bey’in sarayında ve onun çevresinde yetişti. Bu sayede Uluğ Bey’den, Kadızâde-i Rûmi’den ve çevrelerindeki diğer alimlerden matematik bilimler ve kelam eğitimi aldı. Ali Kuşçu, Semerkant’taki ilk eğitimi ardından medresede müderris olarak çalışmaya başladı ve kısa süre sonra muhtemelen ya buradaki yüksek rekabet sebebiyle kendisine cephe alanlardan uzaklaşmak ya da Uluğ Bey ile arasının bozulması sebebiyle 1420’li yılların başlarında Kirman’a gitti. Kirman’da bulunduğu dönemde, Batlamyus’un Merkür’ün hareketi hakkındaki teorisi yerine onun modelindeki bazı hatalardan arındırılmış yeni bir çözüm getirdiği bir eser kaleme aldı. Eseri, birkaç sene sonra Semerkant’a dönmesini sağlayan, Uluğ Bey’e taktim etti. Uluğ Bey bu eseri pek beğendi.
Ali Kuşçu, Semerkant’a döndüğünde rasathanedeki çalışmalar el-Kâşi önderliğinde devam ediyordu. Onun 1429 yılındaki ölümünü müteakip görevi Kadızâde devraldı. Bu dönemde rasathanede, Orta Çağ İslam dünyasında önemli bir yeri olan astronomik gözlemlerin cetveller halinde kaydedildiği, zîclerden biri hazırlanıyordu. Bu zîcin hazırlanmasındaki amaç, 1271 yılında önemli âlim Nasırüddin-i Tûsi tarafından Meraga Rasathanesi’nde hazırlanan Zîc-i İlhani’deki hataların düzeltilmesiydi. 1437 yılında tamamlanan Zîc-i Gürgâni ya da yaygın bilinen ismiyle Zîc-i Uluğ Bey’in hazırlanmasına Ali Kuşçu da gözlemlerle katkıda bulundu. Uluğ Bey, zîc için yazdığı önsözde Ali Kuşçu’dan şerefli oğul anlamına gelen “ferzend-i ercümend” olarak övgüyle bahseder.
Kadızâde-i Rûmi’nin 1440 yılındaki vefatından sonra rasathanedeki gözlem işlerinin başına Ali Kuşçu geçmiş olmalıdır. Bu görev sırasında zîcin üzerine çalışmalar devam etmiştir. Ali Kuşçu 1449’da zîc hakkında yazdığı şerhini tamamladı Aynı yıl Uluğ Bey’in oğlu Abdüllatif’in emriyle öldürülmesi Timurlu topraklarında siyasi karmaşa yarattı. Ali Kuşçu, muhtemelen astronomi ve tarihe meraklı Abdüllatif’ten bir destek gördü. Ancak onun taht dönemi de oldukça kısa sürdü ve bölgedeki siyasi karmaşa dinmedi. Ebû Said, 1457 yılında, hâlihazırda kontrolü altında olan Mâveraünnehir’e ek olarak Herat’ı ele geçirdi ve 1459’da kontrolü tamamen sağladı. Bu durum Ali Kuşçu’nun kariyeri açısından önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Yüksek ihtimalle aynı yıl o da yeni başkent Herat’a geçer.
Olasılıkla Herat’a gitmeden önce henüz Semerkant’tayken Tûsi’nin Tecrîdü’l-Kelâm isimli eseri ile şerhini de okuduktan sonra kendisi de Şerhü’l Tecrid isimli bir şerh yazdı. Ebû Said Han’a ithaf ettiği eserinde astronominin Aristoteles fiziğinden arındırılması gerektiğini vurguladı ve hatta Yer’in (dünyanın) hareketine dair söylenenlerin temelsiz olduğunu, herhangi bir gözlemsel kanıta dayanmadığını ve bundan dolayı da Yer’in dönmesinin olası olduğunu savundu.
Ali Kuşçu, Herat’a yerleştikten sonra ailesinin Semerkant’ta bulunması sebebiyle burayla bağını koparmayıp zaman zaman ziyaret etmiştir. 1472 yılının başlarına kadar Herat’ta hayatını devam ettiren Ali Kuşçu, burada Molla Cami (1414-1492) gibi alimlerle bir arada bulundu. Herat’tan ayrıldıktan sonra muhtemelen aynı yılın baharıyla yazı arasında Tebriz’e vararak dönemin Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet ile çatışma içinde olan Akkoyunlu sultanı Uzun Hasan ile tanıştı. Sultan tarafından gayet iyi karşılanmış ve bir süre sonra Fatih Sultan Mehmet ile arasındaki husumeti gidermesi için İstanbul’a elçi olarak gönderildi.
Bu dönemde İstanbul’da da bilim camiası için önemli gelişmeler yaşanıyordu. Bilindiği üzere Osmanlıların ilk medreseleri Orhan Gazi (1324-1362) döneminde İznik’te inşa edilmişti. I. Murad döneminde ve Fetret Devri’nde medrese inşa faaliyetleri görece zayıflamış olsa da Fatih dönemine kadar sayıları artmıştı. İstanbul’un fethine müteakip Fatih’in şehri bir imparatorluk başkenti yapma faaliyeti başladı. Bu çerçevede, Zeyrek’te bulunan Pantokrator Manastırı camiye çevrilerek keşiş odaları medrese yapıldı; başına Molla Zeyrek getirildi. Ayrıca Ayasofya yanındaki papaz odaları ilk ihtiyacı karşılamak için medrese haline getirildi. Kısa süre sonra da kuzeyinde Fatih’in vakfı olarak Ayasofya medreseleri inşa edildi. Fatih’in kendi imaretini inşa etme projesi de 1463 yılında başladı. 1470 yılında tamamlanan imarette Sahn-ı Seman adı verilen medreseler, eğitim hayatının teşkilatlanması konusunda da önemli rol oynadı.
1472 yılının sonbaharına doğru İstanbul’a varmış olduğu tahmin edilen Ali Kuşçu, burada Fatih tarafından iyi karşılandı ve İstanbul’u bilim merkezi haline getirme planları çerçevesinde burada kalma teklifi aldı. Bunun üzerine Ali Kuşçu, elçilik görevini bitirmesinin ardından geleceği sözünü verdi. Yılın sonuna doğru tekrar Tebriz’e gelerek diplomatik görevini tamamlayan Ali Kuşçu, tekrar İstanbul’a yola koyuldu. Kimi rivayetlere göre yanında yüz veya iki yüz kişi ile birlikte geldi. Fatih, Kuşçu’nun yola koyulduğu haberini alınca yolculuk sırasında ona hizmet edecek ve masraflarını giderecek bir heyet yolladı. 1473 yılı Şubat’ında Üsküdar’a vardığında başlarında İstanbul kadısı Hocazâde’nin –Muslihiddin Mustafa bin Yusuf- bulunduğu bir âlimler heyeti Kuşçu’yu karşıladı. Gemi ile yolculuk ederken bir yandan da bilimsel konuşmalar yaptılar. Seyir esnasında Ali Kuşçu gelgit olayını anlatır ve Hocazâde ile gelgit hakkında tartışırlar. Hocazâde ve Kuşçu birbirleriyle çok iyi anlaşır. Kuşçu, Fatih’in huzuruna çıktığında Fatih ona Hocazâde hakkındaki düşüncelerini sormuş, Kuşçu da “Acem’de, Rum’da benzeri yok” diyerek cevap vermiştir.
İstanbul’a vardığında matematik hakkında yazdığı er-Risaletü’l- Muhammediyye fi’l-hisâb’ı Fatih Sultan Mehmet’e takdim eden Ali Kuşçu, Sahn-ı Seman medreselerine hoca olarak tayin edildi. Ancak bu ilk hocalık görevi kısa sürmüştür. Mart ayında Akkoyunlulara karşı sefere çıkan Fatih, Ali Kuşçu’yu da beraberinde götürdü. Osmanlı ordularının galip geldiği Otlukbeli Muharebesi sırasında Ali Kuşçu da bir astronomi eseri bitirmiş ve zaferin onuruna er-Risâletü’l-Fethiyye ismiyle sultana sundu.
Sefer dönüşü Ali Kuşçu bu defa Ayasofya medreselerine hoca olarak tayin edildi. Fatih Sultan Mehmet’in isteği üzerine bir de Unkudü’z-Zevâhir isimli bir Arapça gramer kitabı kaleme alan Kuşçu, bu medreselerde astronomi, matematik, Arap dili ve kelam üzerine dersler verdi. Gulam Sinan, Ömer Dımaşkî gibi öğrencilerinin kayıtlarından anladığımız kadarıyla derslerinde kendi eserlerine ek olarak Zîc-i Uluğ Bey, el-Mülahhas, Tecrid’i de okutmuştur. Kuşçu’nun dersleri oldukça ilgi görür, kimi alimler bile Kuşçu’nun derslerine katılır. Dolaylı yollarla da olsa Kuşçu’nun öğrencilerinden biri de Sinan Paşa’dır. Sinan Paşa derslere Molla Lütfi’yi göndermiş ve akşamları derslerde anlatılanları kendisine aktarmasını istemiştir. Bunun yanı sıra Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmet’in huzurunda yapılan ilmî tartışmalarda da yerini alarak önemli Osmanlı alimleriyle temasta bulundu. Onun Semerkant’ta hocası olan Kadızâde’nin yetiştiği Molla Fenâri çevresinin diğer üyeleriyle iyi ilişkiler geliştirdi.
Ali Kuşçu’nun İstanbul’daki hayatı kısa sürmüştür. 17 Aralık 1474 tarihinde hayatını kaybettiğinde 70 yaşının üzerinde olduğu düşünülüyor. Cenazesi Eyüp Sultan Türbesi yakınlarına defnedilen Ali Kuşçu, Orta Asya’da Meraga Rasathanesi ile ortaya çıkan ve Semerkant Rasathanesi’nde gelişen matematik bilimler geleneğini İstanbul’a taşıması açısından önemli rol oynamıştır. Bu kısa dönemde önemli faaliyetlerde bulunmuş, öğrenciler yetiştirmiş ve önemli eserler üretmiştir. Onun Muhammediyye’si, birçok defa kopyalanmış ve medreselerde orta düzey matematik kitabı olarak 17. yüzyıl başlarına kadar okutulmuştur. Fethiyye’si de çok defa kopyalanmış ve iki defa Türkçeye de çevrilerek 19. yüzyıla dek medreselerde astronomi eğitiminde kullanılmıştır. Ali Kuşçu’nun Sahn-ı Seman medreselerinin yapılanmasına da katkıda bulunduğuna dair kayıtlar bulunur.
Kaynaklar:
Fazlıoğlu, İhsan. “Ali Al-Qushji (Abu Al-Qasim Ala Al-Din Ali Ibn Muhammad Qushji-Zade),” The Biographical Encyclopedia of Astronomers. Thomas Hockey vd. (ed.) içinde 946-948. New York: Springer, 2007.
İhsanoğlu, Ekmeleddin vd. Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi. İstanbul: IRCICA, 1997.
Ragep, F. Jamil, “Ali Kuşçu ve Regıomontanus: Dışmerkezli Dönüşümler Ve Kopernik Devrimi,” Osmanlı Bilimi Araştırmaları VIII/I (2006): 81-96.
Saliba, George. “Al-Qushjī’s Reform of the Ptolemaic Model for Mercury,” Arabic Sciences and Philosophy, 3(2) (1993): 161-203.
Umut, Hasan. “Theoretical Astronomy in the Early Modern Ottoman Empire ʿAlī al-Qūshjī’s Al-Risāla al-Fatḥiyya.” Doktora Tezi, McGill University, 2019.
Unan Fahri. Kuruluşundan Günümüze Fatih Külliyesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2013.
Ünver, Süheyl. Türk Pozitif İlimler Tarihinden Bir Bahis Ali Kuşçu ve Eserleri, İstanbul: Kenan Matbaası, 1948.