REFİK DEVECİOĞLU
İrza Erenoğulları
Çocukların peşinden koştuğu; Refik Hoca
Refik Devecioğlu Kimdir?
Aslen Kırım göçmeniyiz. Trabzon, Of kökenli olmamıza rağmen köyümde hiç yaşamadım. Anne tarafım Makedonya Gostivarlı. Yaklaşık 150 yıl önce göç etmiş, Balat’a yerleşmişler. Ben 1956’da Balat’ta doğdum. Balat – Ayvansaray’da büyüdüm. Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalıştım. Yurdumun farklı bölgelerinde eğitmenlik yaptım. Uzun zaman sonra tekrar Balat’a, doğduğum semte geri döndüm. Dördü evli, biri de evlenmek üzere. Altı torunum var, bugünlerde yedincisi gelmek üzere. Bir aksilik olmazsa üç ay sonra sekizinci torunum gelecek.
Sizin çocukluğunuzda Balat’ta komşu ilişkileri nasıldı?
Balat’ta Rum, Ermeni, Yahudi ve Bulgar ailelerle beraber iç içe yaşadık. Hiçbir sorunumuz olduğunu hatırlayamıyorum. Bir kavgamız dövüşümüz yoktu. Paskalya ve Hamursuz bayramlarında onların getirdikleri yiyecekleri bizler yerdik, bizim millî ve dinî günlerimizde evimizde yapılan yemeklerimizden onlara ikram ederdik, onlar da zevkle iştirak ederlerdi mutluluğumuza. Aynı evin kapısını kullanırdık. Üç katlı evlerimizin genellikle alt katında tek bir tuvalet bulunurdu, iki-üç aile aynı tuvaleti kullanırdık. Evlerimizde su yoktu, bizim güğümlerle onlar su taşırdı biz de onların tekneleriyle su taşırdık. Bir aile olarak yaşadık. Bazı ailelerle hâlâ görüşüyoruz. Dostluklarımız, arkadaşlıklarımız devam ediyor.
Musevi aileler bildiğimiz kadarıyla cumartesi günleri ateş yakmazlardı. Ateşe dokunmazlardı. Dükkânı olan Musevi vatandaşlarımız o gün ışık da yakmazlardı. Ateşe dokunmadıkları günlerde onlara yardım ederdik. Mesela Terzi Leon amcamız vardı. O zamanlar kömürlü ütü kullanılırdı. Cumartesi günleri kömür yakma ve ütüleme işini biz yapardık. Bazen de dükkânlarını biz açardık. Güvenirlerdi anahtarlarını teslim ederlerdi.
Niko adında bir arkadaşım vardı. Birlikte buranın en eski spor kulüplerinde top oynadık. Kumkapı Kadırga da aynı takımda oynadığımız Agop Şahak vardı. Tabii şu anda net hatırlayamamakla beraber Tekfur Sarayı’nın karşısında Hançerli Panayıa Rum Kilisesi’nin zangocunun oğluyla arkadaştık. Yorgo Samaras şu an da Yunanistan’a yerleşti. Hâlâ telefonla görüşürüz. Bizim bayramlarımızda o bizi arar. Biz de bilediğimiz kadarıyla Rumların önemli günlerini kutlamaya gayret ederiz.
Balat’ın sosyal ortamı o zamanlarda renkli miydi?
Evet, çok güzel bir ortamımız vardı. Mesela meşhur sokak düğünleri son derece renkli geçerdi. Düğünden önce çeyiz çıkarma gibi eşyanın sergilendiği âdetler vardı. Rum, Yahudi, Ermeni aileler bizim düğünlerimize iştirak ederlerdi. Düğün sahipleriyle, akrabalarla karşılıklı oynadıklarına çok şahit olduk. Giyimlerine bizim kadar özenirler, renkli renkli elbiseler giyinip takılar takınırlar, gelin damat hamamlarına, sünnet düğünlerine hep iştirak ederlerdi.
Hatırladığım kadarıyla o zamanlar Balat’ın içinde üç yazlık sinema vardı. Mehtap Sineması’nın özelliği iki yabancı film oynatmasıydı. Çiçek Sineması’nda iki yerli film oynardı. Sulh Sineması da bir yerli bir yabancı film oynatırdı. Akşamları eline çekirdeğini, böreğini alan kadınlar sinemaya giderlerdi. Filmler seyredildikten sonra hep beraber güle oynaya evlere geri dönülürdü. Tiyatro bu tarafta yoktu, daha çok Beyoğlu ve Şehzadebaşı direklerarasındaydı tiyatrolar. Balat’ta imkânlar elvermediği için tiyatro kültürümüz de gelişmedi.
Ayvansaray’dan Balat’a doğru doğru sizinle birlikte yürümek biraz zor. Bütün çocuklar sizi tanıyorlar ve koşarak yanınıza geliyorlar. Hepsinin ismini biliyorsunuz…
Nasıl oldu bilmiyorum ama çocukların sevgisini kazanmışız. Ben çocukları çok severim, sanırım onlar da bunu net şekilde hissediyorlar. Tanışık olmanın ilk adımı ismini bilmektir. Benim de isim hafızam güçlüdür. Cenabı Allah’ın vermiş olduğu bir yetenek.
Kendi torunlarınız gibi ilgileniyorsunuz onlarla, neye ihtiyacı olduklarını biliyorsunuz, bu kadar çok aile ve çocuğun ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorsunuz?
Çocuklara dedelik, ailelere babalık ya da abilik yapmaya çalışıyoruz. Kahve hayatından kurtarmaya, kumar ve alkolden uzaklaştırmaya gayret ediyoruz. Sağlıklı ve zinde olmaları için onları spora teşvik ediyoruz. Çocukları kötü alışkanlıklardan uzak tutabilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Spor salonlarına ya da belediyenin düzenlemiş olduğu yaz spor okullarına yönlendiriyoruz. Elimizden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Böylece 5-6 yıl önce Yavuz Selim Spor Kulübü bünyesinde faaliyetlere başladık.
Çocuklar kurslara, yaz okullarına geldikçe onlarla güzel bağlar kurduk. Onlara sevgiyle, ilgiyle yaklaştık. Onlar da sürekli gelmeye başladılar. Demek ki güven telkin etmişiz. Aileleriyle de tanıştıktan sonra çocukların öncelikli ihtiyaçlarını tespit ettik, sağ olsun hayırsever arkadaşlar da meseleye el atınca yavrularımızın gönüllerini yapmış olduk. Etraftan gelen hayırseverlerin yardımlarını ihtiyacı olan ailelere ulaştırıyoruz.
Ne gibi yardımları ulaştırabiliyorsunuz?
Mesela Draman’da bulunan Halk Ekmek bayiliği ile anlaşmamız var. Her ay yaklaşık beş bin adet askıda ekmeğimiz var, ihtiyacı olan aileler gidip ücretsiz oradan alabilirler. Biz de bayinin borcunu çeşitli hayırseverlerden aldığımız parayla kapatıyoruz.
Farklı yerlerden birçok hayırsever iki bine yakın ayakkabı, bot, eşofman yardımı yaptı. Bayramda çocuklarımıza yaklaşık 155 takım ayakkabı, kot, tişört dağıttık. Bazen erzak oluyor bazen zekât. Salı günü burada kurulan semt pazarında çalışanlar da bizim destekçilerimiz arasında. Bir ara yirmi bine yakın çocuk bezi dağıttık, bebekli ailelere süt yardımı yaptık.
Hanımlara yönelik kurslarımız oluyor. Takı tasarımı, okuma- yazma, elişi, boyama, aşçılık gibi kursları bitiren hanımlara da ayrıca gelir elde etmeleri için uğraşıyoruz. Etraftaki kafelere pasta, kek, çörek yapıp gelir elde etmelerine yardımcı oluyoruz.
Hayırseverlere nasıl ulaşıyorsunuz? Sanırım birçoğu kendi ahbaplarınız.
Evet, hayırseverler, iş adamları benim kendi arkadaşlarım. Biz arada köprü görevi görüyoruz. Belki bir elbisenin küçücük bir yaması gibiyiz. İnşallah çok kısa bir süre içinde Balat’ta hayata geçirmeyi düşündüğümüz bir aş evi projemiz var. Sokakta kalan ya da evde eksik beslenen çocukların burada günde üç öğün yemeklerini karşılamayı planlıyoruz.
Çocuklara, aileleri ile birlikte yaptırdığınız faaliyetler var mı?
Evet var. Mesela kurslarda yüzmeyi daha çabuk kavrayan, daha güzel yüzen veya kanoda küreksiz tek başına hareket edip Balat’tan Hasköy’e gidip gelebilme başarısını gösteren çocukları gezi ile ödüllendiriyoruz. Aileleriyle birlikte, İstanbul’un tarihî güzelliklerini gezdiriyoruz. Galata Kulesi, Tekfur Sarayı, Ayasofya, Sultan Ahmet Meydanı, Gülhane Parkı… Amatörce rehberlik yapıyorum bu gezilere. Balat- Fener -Ayvansaray çok değişik kültürlere sahip, üç dilli, üç dinli müthiş bir yer. Kiliseler, sinagoglar, camiler, imaretler, aş evleri, sebiller; hepsi burada iç içe geçmiş. Burası İstanbul kara surlarıyla Haliç’in birleştiği bir nokta. Çocuklarımıza içinde yaşadıkları zengin tarihi sevdirmekle büyük iş başardığımızı düşünüyorum.
Çocukların sizi hayat boyu unutmayacakları kesin.
Belki de küçüklükte tam hatırlayamadığım birilerinin iyiliğini, yardımını görmüşümdür. Belki de içimizdeki iyilik kıvılcımları o insanlardan bize geçmiştir. Bunun gibi, bizim çocuklarımız da ileride bizi hayır dua ile anarlarsa ne mutlu. Ne yaptıysak, karşılık beklemeden yaptık. İnşallah onlar da büyüdüklerinde, belli mevkilere, makamlara geldiklerinde bu güzel toplumda yardımseverliği, iyiliği hep yaşatırlar.