Vehbî’nin Kaleminden, Levnî’nin Fırçasından Haliç’te Bir Gece Eğlencesi

Dr. Aslıhan Erkmen

Hicrî 1132, Miladî 1720 yılının yaz aylarında, padişah III. Ahmed (sal. 1703-1730), şehzâdelerinin sünnet düğünü için hazırlıkların başlamasını emreder. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile düğün emini Halil Efendi, Eylül ayına kadar geçen kısa sürede, hızla ve özenle şehri bu ihtişamlı törene hazır hâle getirirler.

Gelenek olduğu üzere Osmanlılar’da şehzâdelerin sünnet düğünleri ile sultanların kızlarının evlilik törenleri bütün başkente yayılan, günler, geceler boyu devam eden ve “sûr” adı verilen şenliklerle kutlanırdı. Bu şenliklerin görgü tanıkları olan yazarlar etkinliklerin âdeta birer güncesi niteliğindeki kayıtları tutar ve kitap hâline getirirlerdi. Bu eserlere de şenlik kitabı anlamına gelen Sûrnâme denirdi. 

Osmanlı İmparatorluğu’nda düzenlenen bu türde şenlikleri konu alan yirmiye yakın Sûrnâme yazılmış ve bunların arasından sadece 1582 ve 1720 tarihli iki şenliği anlatanların resimli nüshaları hazırlanmıştır. Tasvirli Sûrnâmeler bu görkemli olayların sözel ve görsel tanıklığını günümüze taşıyan birer kültür mirasıdır. 

Şair ve yazar Vehbî’nin (öl. 1736) kaleme aldığı ve bundan dolayı Sûrnâme-i Vehbî adıyla tanınan eserin ana konusu 18 Eylül-2 Ekim 1720 tarihleri arasında yapılan, III. Ahmed’in şehzâdeleri Süleyman (on yaşında), Mehmed (üç yaşında), Mustafa (üç yaşında) ve Bayezid’in (2 yaşında) sünnet düğünü şenliklerindeki olaylardır. Vehbî eserini 1727-28’de tamamlar ve resimli nüshaları büyük olasılıkla 1730 tarihinde padişaha sunulur. Bunlardan birinin (TSMK A. 3593) nakkaşı (ressam), eserdeki iki tasvirde imzası bulunan devrin saray sanatkârı Levnî (öl. 1732), diğerininki (TSMK A. 3594) ise Levnî’nin kompozisyon düzenini temel alarak çalışan İbrahim Nakkaş’tır. İki eserin metni aynı olmakla birlikte Levnî’nin resimlediği nüshada 137, İbrahim’in elinden çıkanda 140 tasvir bulunur. Okmeydanı, Haliç, Aynalıkavak Kasrı gibi mekânlarda, çok çeşitli gösteriler, geçitler, etkinlikler ve eğlencelerle on beş gün ve on beş gece süren sünnet şenliğinin anlatımı hem dili hem de tasvirleri bakımından eşsiz zenginliktedir. 

Açılan bir yarışma sonucu eserin yazarlığına hak kazanan Vehbî Sûrnâme’ye şenliğin planlanmasından başlar; şenlik öncesinde yapılan hummalı faaliyetleri aktarır; şenlikle birlikte gün gün hangi olayların gerçekleştiğine, gösterilerle ilgili hazırlıkların bilgilerine, davetli Osmanlı seçkinleri ve yabancı konukların kimliklerine, geçit yapan esnaf alaylarına, verilen ziyafetlere, devasa sahnelere kadar tüm olanları ayrıntıyla anlatır. Metnin içeriği tamamen yazarın tanıklığına dayanır. Eserin dili ise son derece ağdalıdır ve Osmanlı edebiyatında âdet olduğu üzere ayetler, manzum parçalar, teşbihlerle donatılmıştır. 

Hakkındaki bilgilerin kısıtlı olduğu, Lâle Devri ressamı Levnî ise Vehbî’nin sözlerine aynı zenginlikte tasvirlerle eşlik eder. Kendisinden önceki Osmanlı kitap resmi geleneğine yenilikler getiren, değişik kompozisyon düzenleri kullanan, perspektif denemeleri yapan Levnî, eserlerinde on altıncı yüzyılın üstat sanatçısı Osman’ın belirlediği ikonografiye yeni yorumlar katmasıyla öne çıkar. 

Levnî Sûrnâme’yi resimlerken her etkinlik için farklı kurgular seçer. Şenlik hazırlıkları, kabul törenleri, ziyafetler, esnaf alayları, gösteriler, gece eğlenceleri bu sahneler arasında en sık görülenlerdir. Özellikle Haliç’teki gösteriler çok ilgi çekicidir. Bunlar arasındaki özel hazırlanmış sallardan atılan havai fişeklerle şenlenen bir gece eğlencesi Vehbî’nin kaleminden ve Levnî’nin fırçasından bizi üç yüzyıl öncesinin Haliç’ine götürür (Görsel: y. 63b-64a)

Vehbî’nin aktardığına göre, şenliğin dördüncü günü akşam namazından sonra Tersane-i Âmire Sahilsarayı’nın kapısının önüne padişah ve şehzâdeleri için mücevherli bir otağ kurulur. Sadrazam İbrahim Paşa ise deniz kıyısındaki seyir sofasında yerini alır. Üzerleri çeşit çeşit havai fişekler, kandiller, mekanizmalar ile donatılmış, kiminde kuklalar, kiminde sazende ve hanendeler olan sallar birer birer geçit yaparlar ve ortalığı renk, ışık ve musıkî cümbüşüne boğarlar. Vehbî çeşitli gruplar tarafından hazırlatılan altı adet salın ayrıntılarını verir ve eğlencelerin gece yarısına kadar devam ettiğini söyleyerek dördüncü günü noktalar. 

Geceyi aydınlatan bu olayı Levnî, belki de ayrıntıları daha iyi gösterebilmek için, yakın planda çift sayfa üzerine tasarlamıştır. Sol sayfanın üst kısmında Sultan III. Ahmed bahsi geçen otağında, iki şehzâdesi ile ağalardan oluşan maiyeti yanında olduğu hâlde Haliç’e giren salları izlerken; sadrazam da etrafında devlet erkânıyla sağ sayfanın üst kısmında görülür. Vehbî’nin bahsettiği altı saldan dört tanesi tasvir edilir. Sultanın otağının önünden, Cebeciler Ocağı’nın hazırladığı sal ile içinde çalgıcılar ve çengilerin olduğu başka bir sal geçer. İlk sal bir bahçe gibi düzenlenmiştir. Üst örtüsünü taşıyan direklerin arasından kandiller, maytaplar, mühr-ü Süleyman (altı köşeli yıldız) biçimli fişekler sarkar. Zeminde, biri salın boyunu aşacak kadar uzun selviler, içinden ışık demetleri çıkan kaplar ve çarkıfelek fişekler vardır. Diğer sal ise Vehbî’nin söz ettiği üçüncü saldır. Onun da kemerlerinin arasında kandiller ile mühr-ü Süleyman biçimli fişekler bulunur. Salda, çoğunluğu bendir çalan altı kişilik bir çalgıcılar grubu ile ellerinde çalpâreleriyle dört çengi vardır. 

Sağ sayfada, sadrazamın önünden de iki sal geçer. Bunlardan biri, Gümrük Emini Yeğen Mehmed Paşa’nın yaptırdığı, metinde dördüncü olarak anlatılan saldır. Salın zemininde havai fişeklerden yapılmış, çadıra benzeyen bir düzenek kuruludur ve etrafında yine ışık demetleri gibi görülen fişekler vardır. Küçük bir kubbesi olan saldaki kemerlerin aralarında yine kandiller ve mühr-ü Süleyman biçimli fişekler asılıdır. Bütün bu temaşanın en ilginç ögesi, kandillerle bezeli beşinci (sahnedeki dördüncü) saldır. Üzerinde Vehbî’nin anlatımıyla gulyabaniden korkunç, şeytansı bir insan kuklası oturur durumda görülür. Elinde kocaman kırmızı bir topuz tutan bu figürün gövdesi çıplaktır. Selviler, ışık demetleri, kandiller, mühr-ü Süleyman fişekleri ile bezeli salda ayrıca kudüm ve nakkareler çalan yedi kişilik bir mehter ekibi de vardır. Salın tepesinde ise iki çift küçükbaş hayvan (metinde keçi diye geçerken resimde koça benzerler), bir mekanizma aracılığıyla toslaşırlar.

Vehbî’nin zengin teşbihlerle bezeli dilini canlı ve renkli imgelere dönüştüren Levnî, Haliç’teki ışıklı, müzikli şenlik gecesini resmederken metinden en önemli ve dikkat çekici unsurları seçmiştir. Elbette sultan, şehzâdeler ve sadrazam sahnenin önemli kişilerini oluştururlar. Her birinde ayrı bir tasarım düzeni bulunan dört sal ise on sekizinci yüzyıl Osmanlı başkentinde düğün şenliklerindeki eğlencelerden küçük bir kesittir sadece. Levnî’nin hünerli ellerinde Vehbî’nin sözleri görsele yansırken, sûr’un ihtişamı da günümüze taşınır. 

Kaynaklar:

Arslan, Mehmet, Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri I: Manzum Surnameler (İstanbul: Sarayburnu Kitaplığı, 2008).

Arslan, Mehmet, Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri III: Vehbi Surnamesi (İstanbul: Sarayburnu Kitaplığı, 2009).

Atıl, Esin, “The Story of an Eighteenth-Century Ottoman Festival,” Muqarnas 10 (1993): 181-200.

Atıl, Esin, Levni and the Surname (İstanbul: Koçbank, 1999).

Bağcı, Serpil, Çağman, Filiz, Renda, Günsel ve Tanındı, Zeren, Osmanlı Resim Sanatı (İstanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2006).

Çağman, Filiz ve Tanındı, Zeren, Topkapı Sarayı Müzesi İslam Minyatürleri (İstanbul, Tercüman Yayınları, 1979).

Dikmen, Hamit, “Seyyid Vehbî,” TDVİA (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2009), c: 37, s. 74-75.

İrepoğlu, Gül, Levni: Nakış Şiir Renk (İstanbul: Kültür Bakanlığı, 1999).

Tulum, Mertol, Sûrnâme. Sultan Ahmed’in Düğün Kitabı, (İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2008).

Start typing and press Enter to search