FATİH’İN TÜRBESİ

Prof. Dr. Hakkı ÖNKAL

Mehmed, 1481 baharında büyük bir ordu ile Üsküdar’a geçmiş ve hedefi tam olarak bilinmeyen bir sefere, hasta olarak çıkmıştı. Üsküdar ile Gebze arasında bulunan ve Tekfurçayırı adıyla anılan mevkide, hastalığı artarak 3 Mayıs 1481 perşembe günü vefat etmiştir. Vezir Karamani Mehmed Paşa tarafından, ölüm gizlenmek istenmişse de Sultanın vefatı, kısa zamanda anlaşılmış ve Fatih’in iki oğlu arasındaki tahta çıkma mücadeleleri nedeniyle çıkan karışıklıklar, cenazenin zamanında defnedilmesine izin vermemiştir. Cenaze 19 gün kadar sonra defnedilebilmiştir. Fatih’in son seferinde, onun maiyyetinde bulunan Kasım adında biri, Sultan Bayezid’e yazdığı bir arizada, bir usta ile birlikte kendisinin cesedin iç organlarını temizlediğini ifade eder.

Böylece cesedi tahnid edilmiş olan Sultan, 22 Mayıs 1481’de büyük bir merasimle camiinin mihrab duvarı önündeki bahçeye defnedilmiş, sonradan mezarının üzerine, 1766 depremiyle yıkılan türbe inşa edilmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in bu ilk türbesinin şekli hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. E. Hakkı Ayverdi, eski türbenin de bugünkü gibi on kenarlı olabileceğini ileri sürer. Bununla birlikte ilk türbenin sekiz kenarlı bir gövdeye sahip olması çok daha muhtemeldir. Zira Fatih ve oğlu II. Bayezid zamanındaki belli başlı türbeler   daha çok kare, altıgen veya sekizgen planlı olarak inşa edilmiş, on ve daha çok kenarlı türbeler ise son dönemlerde tercih edilir olmuştur. İstanbul’da ve Fatih devrinde inşa olunmuş Mahmud Paşa, Eyüp Sultan, Rum Mehmed Paşa ve Davud Paşa türbeleri gibi mühim eserlerin hepsinde sekizgen plan uygulandığı gibi, II. Bayezid ve I. Selim türbeleri de sekizgen planlıdır. Ayrıca, Köprülü ailesi su yollarının haritasındaki resmin, camiin eski şeklini ortaya koyduğu kabul edilir.  Aynı resimde Fatih ile Gülbahar Hatun’un türbelerine de yer verilmiştir. Cephelerinde altlı üstlü pencereler sıralanan, kasnaklı ve kubbeli yapı ihata duvarının tam karşısındadır. Gülbahar Hatun Türbesi daha belirsizdir ve daha az önem verilmiştir. Resim türbenin batıdaki üç cephesini göstermekte ve üstte kenarların dönüşü belirtilmektedir. Ve sekizgen gövdeli bir yapı cepheden ancak bu şekilde gösterilebilir. Resmi yapan sanatkârın, çizimini hayale değil müşahedeye dayandırdığını, camiin depremde yıkılmayarak günümüze kadar ulaşan kısımlarının bu resimle olan benzerliği ortaya koymaktadır. Bundan dolayı Fatih Sultan Mehmed’in ilk türbesinin sekiz kenarlı bir yapı olduğu kanaatini taşıyoruz. 

İlk türbe 1766 depremiyle yıkılınca, aynı yerde, III. Sultan Mustafa tarafından bugünkü türbe inşa ettirilmiştir. Türbenin tartışmalı olan bir kriptasının olup olmadığı ve türbe yenilenirken güneye doğru kaydırılıp kaydırılmadığı hususları bu kısa makalede ele alınmayacaktır. Çok geniş saçaklı bir revaka sahip on kenarlı gövde sağır bir kubbeyle örtülüdür. Doğu kenarındaki tek kemer gözlü revak, ikisi geride duvara dayalı dört sütunla sağlanmış ve bu sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanmışlardır. Sütunların yüksek kaideleri ve köşelerinde yaprak motifleri bulunan başlıkları vardır. Revakın gerisindeki iki renkli mermerle örülmüş yuvarlak kemerin üzerindeki satha Besmele hakkolunmuş ve giriş açıklığının etrafı, üstte köşelerde çeyrek daireler çizen gayet geniş S şeklindeki bir silme ile çerçevelenmiştir. Pandantifler ve kubbe rumi kıvrımlarının vücut verdiği palmet ve lotüs motifleri ile doldurulup süslenmiştir. Camekan mahiyetindeki revak alçak sekilere ve mermer korkuluklara sahiptir. 

Kemerli giriş açıklığından geçilerek girilen türbe içte, 11,35 m. çapında bir daire etrafında çizilmiş on kenarlı bir plan gösterir. Bu geniş hacimli mekan, cesim gövdeli Kanuni’nin türbesinin iç galeri dışındaki orta bölümüne yakın ve ona eş büyüklükte bir iç hacme sahiptir. Yapının giriş açıklığı âdeta içte ikinci bir taç kapı hüviyetindedir. İki yana yerleştirilmiş, yüksek kaideleri ve basit başlıkları olan mermerden köşeli sütunceler ile yuvarlak kemerli açıklık, silmelerle dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır. Bu çerçevenin üzerine, gayet büyük bir taç oturtulmuş ve iki bölüme ayrılan tacın üst kısmına celi talikle “Hüve’l-Hallaku’l-Baki” , alt kısma ise yine celi talikle ölüm âyeti yazılmıştır. Tacın altındaki iki dar panoya tek satır halinde ilave edilen kitabeden bu iç kapının 1199 / 1784-1785 tarihinde I. Abdülhamid tarafından yaptırıldığını anlıyoruz. İç mekanın köşelerinde yer alan pilasterler  yüzleri kalem işi bezemeli yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış ve kubbe yuvarlağına bunların arasındaki pandantiflerle geçiş sağlanmıştır. Mekân dokuz kenarda altlı üstlü açılmış 18 pencere ile aydınlanır. 1,11 x 2,19 m. ölçülerindeki alt pencereler düz atkılı ve mermer söveli olup özellik göstermeyen ahşap kapaklara sahiptir. Yuvarlak kemerli üsttekilerse alçı pencerelerdir. Kapının üstüne kalem işi ile pencere resmi işlenmiştir. İlk bakışta duvar sathından taşmış intibaı bırakan köşelerdeki kalem işi pilasterler kemerlerin üzengileri hizasına kadar yükselirler. Alt ve üst pencerelerin arasında kalan satıhlar kalem işi ile dikdörtgen çerçeve içine alınmış ve bunlar  ayrıca iki çerçeve halinde bölünmüş, daha dar olan alttakilere sülüsle Besmele ve âyetler yazılmış üsttekilerin içleri dilimli taçlarla doldurulmuştur. Duvarların yan satıhları ise üst pencereyi de dolaşmak üzere 2018 restorasyonunda yenilenen kalem işleri ile bezelidir. Bunlarda canlı renkler ve altın varak madalyonlar dikkati çeker. Pandantiflere dairesel çerçeveler içinde ism-i Celâl, ism-i Nebi, çihar yar-ı güzin, Sa’d ve Saîd isimleri yazılmıştır. Kalem işinden kasnağa paralel uzanan bir frizle ikiye bölünen kubbenin göbeğinde on kollu bir yıldız yer alır. Frizin üstündeki kısımda, gövdeleri yarıdan kesilmiş kupayı andıran beş iri motif bulunur. Bunların içleri gibi araları da yaprak motifleri ve filiz kıvrımları ile doldurulmuştur. Frizin altındaki kısımda ise beyzî ve yuvarlak madalyonlar nöbetleşe birbirlerini takip ederler. Bunların içleri tabiatta olduğu gibi resmedilmiş başta gül olmak üzere değişik çiçeklerle süslenmiş, araları ise, yaprak ve kıvrım dallarla bezenmiştir. Türbenin bu iç tezyinatı Sultan Abdülaziz, V. Mehmed Reşad zamanında yenilenmiş ve yapı son olarak 2018 yılında yapılan restorasyonla bugünkü halini almıştır. 

Türbenin ortasında, bugün camekan içine alınmış, Fatih’in gümüş parmaklık içindeki büyük sandukası uzanır. Sanduka sim işlemeli bir puşideye sahiptir. Sandukanın baş ucunda gümüşten iki şamdan, kubbeye asılı büyük bir âvize ve zengin kalem işi süslemeler türbenin hacmiyle bütünleşerek yapının ihtişamını artırırlar.

Dışta tamamen mermerle kaplı eserin doğusundaki revak çok geniş saçaklı çatının altında adeta ezilip küçülmüştür. Saçak hem dış konturları hem de zemine paralel sathı itibariyle münhanidir. Satıh, kenar genişliğine göre bölümlere ayrılmış ve böylece aralarda dikdörtgen ve köşelerde kare şeklinde panolar elde edilmiştir. Ahşap kabartma olarak ve çok girift bir şekilde süslenmiş olan saçakta yaprak motifi hâkim olup dikdörtgen veya kare bölümlerin her biri ortasına oval madalyonlar yerleştirilmiştir. Çatı kurşunla kaplıdır.

On kenarlı gövde ufki bir mermer frizle ikiye bölünür. Köşelerde iki katlı pilasterler vardır. Alt ve üst bölümlerin köşelerindeki bu pilasterlerin her birinin ayrı ayrı kaideleri ve başlıkları mevcuttur. Alt bölümde, düz atkılı pencereler, üst bölümde ise alçı pencereler yer alır. Mermer söveli dikdörtgen şeklindeki alt pencerelerin üzerine yuvarlak kemerler kurulmuştur. Kemer alınlıklarının mermerle kaplandığı bu pencereler ayrıca ince silmelerle çerçevelenmişlerdir. Üstteki yuvarlak kemerli pencerelerin söveleri mermerdir. Kaval ve konkav silmelerin teşkil ettiği korniş gövdeyi nihayetlendirir ve tepesinde madeni bir alem bulunan ve doğrudan duvar bedenine oturan kurşun kaplı kubbe yapıyı tamamlar. Mehmed Tahir Ağa’nın vücuda getirdiği eser, köşe pilasterleri, sütun başlıkları, kemerleri ve rokoko saçağıyla Batı tesirini daha dışta, ilk bakışta sergileyen bir türbedir.

*

İçte, kapının üstündeki tacın alt kısmına yazılan tek satırlık kitabe, I. Abdülhamid dönemine aittir: “Cenab-ı Hazret-i Abdülhamîd Han kıldırıp tahrîr – Bu pür nur merkade bu âyeti vaz’ etti ibretgîr 1199”. Sultan türbeye katkısını bu vesileyle belgelemek istemiş olmalıdır. Sandukanın baş ucu tarafında puşideye, Fatih Sultan Mehmed’in doğum, cülus, ölüm tarihi işlenmiştir. 1282 / 1865-1866 tarihinde hattat Abdülfettah Efendi’nin kaleminden çıkan İstanbul’un fethini müjdeleyen hadis levhası, türbede asılıdır.

22 Mayıs 1766 tarihinde vukua gelen büyük deprem neticesinde eski türbe yıkılınca, Sultan III. Mustafa’nın bir fermanı ile İbrahim Sârim Efendi nezaretinde, bir teknik heyet yapıyı inceleyerek keşifte bulunmuş ve onarımın 87 kese ve 59 kuruşa mal olacağını hesab etmiştir. Ayvansarayî’nin bildirdiğine göre, türbenin bu ikinci inşasına 1180 Recebinin 4. Günü (6 Aralık 1766) başlanmış ve aynı yılın Zilkade’sinin 28. perşembe günü (27 Nisan 1767) türbenin inşası tamamlanmıştır. Buna güre inşaatın 4 ay 22 günde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Türbenin inşasının bu kadar kısa bir zamanda tamamlandığını, yukarıda bahsedilen masraflarla ilgili vesikanın tarihi de doğrulamaktadır. İnşaatın tamamlandığını ve her türlü eşyanın yerli yerine konduğunu bildiren bu masraf defteri 10 Muharrem 1181 (8 Haziran 1767) tarihinde tanzim edilmiştir  ki bu yaklaşık türbe inşasının tamamlanmasından 40 gün sonraki tarihtir.

Start typing and press Enter to search