İLK KARŞILAŞMALAR SAHAF DENEYİMLERİ
Fatma Karaca Meşe
Bazı mekânlar eskimez, yaşanmışlarıyla yılları devirir. Oradan aldığınız bir nesne sizi yıllar öncesine götürür, bir başka hayattan izler bırakır, ilham verir, şaşırtır. O mekanlardan biri de sahaflardır…
Sahaflar, her yaştan ve eğitim seviyesinden insanı ortak bir mekânda buluşturur. Sahaflarda her düşünceye, fikre, bilgiye yer vardır. Sahaf, arayış içindeki kitapseveri gözünden tanır. Sadece piyasada bulunamayan kitapları, bir derginin eski sayılarını değil, paha biçilmez bir yaşam tecrübesini de sunar. Öyle ya, ne kitaplar alınıp satılmış, kimler kimler gelip geçmiştir bu dükkânlardan. Bilgiyi arayanların, kitap tutkunlarının dünyasında sahafların yeri başkadır.
Yolu sahaflardan geçen değerli yazar, sanatçı, araştırmacı ve akademisyenler, Yeditepe Fatih için sahaf deneyimlerini anlattı.
ÜMİT KİREÇÇİ
Araştırmacı, Yazar
İlk gittiğiniz sahafı hatırlıyor musunuz?
Kendimi bildim bileli çizgi roman tutkunuyumdur ben. Ancak çocukken hem yasaklanmış olması hem de bulunduğumuz şehrin koşulları nedeniyle bu yayınlara ulaşmam zor olurdu. Tek ulaşma noktası ayran, simit satan küçük bir seyyar arabadan kiralanan çizgi romanlardı. Bu esnaflara sahaf deniliyormuş. Ancak ilk alışveriş yaptığım dükkân tarzı sahaf deyince iki yer geliyor aklıma. Biri Ankara’daki Olgunlar Sokak’taki kitapçılar ki üniversiteyi kazandığımda orayı keşfedip yığınla Conan almıştım, diğeri de Karanfil Sokak’taki Birlik İş Merkezi sahafları. Orada da Bahar Kitabevi’nin benim için önemi büyüktür. Çünkü ilk tiyatro oyunlarımı ve birçok kitabımı oradan almıştım. Üstelik tanışmıyor olmamıza rağmen okumayı çok sevdiğim için bana ya indirim yaparlardı ya da kitap hediye ederlerdi.
Sahaftan aldığınız ilk kitap?
Çizgi roman olarak İlkel Çağların Yenilmez Savaşçısı Conan. Kitap olarak da tiyatro oyunu almıştım. Shakespeare’ın Hamlet adlı eserini.
Sahaf sevginizi belirleyen şey ne sizce?
Belki de izlediğim tarihî filmlerin etkisinden olabilir, hep devasa bir kütüphanem olsun istemişimdir. Ama süs ve dekorasyon olarak değil. Bundan dolayı hem çok okurdum hem merak ettiğim her kitaba ulaşmaya çabalardım hem de bütçeme dikkat etmek zorunda kalırdım. Tanıştığım sahafların hepsine yürekten teşekkür ediyorum, bu konularda bana çok yardımcı oldular. Bugün okuduğum ve arşivlediğim her kitapta güzel yüreklerinden kopup gelen bir dokunuş var desem yalan olmaz. Kaldı ki sohbet etme şansımız olurdu satıcıyla. Ki bu çok önemli bana göre. Zincir kitapçılarla ve büyük mağazalarda geçici olarak çalışan kişilerle; kitabı bilen ve kitapla uğraşmaktan keyif alan, üstelik de okuyarak iş yapan bir sahaf arasında dağlar kadar fark oluyor. Sahaftan alışveriş yapmak bu bağlamda okumak kadar, okumadan da bilgi edinme olanağı yaratıyor; ki bence bu da okuma kültürünün özel bir parçasını oluşturuyor.
En sık gittiğiniz sahaflar?
Yıllardır İstanbul’da yaşıyorum. Hâliyle uğrak yerlerim de değişti. Son yirmi senedir uğradığım yerler çoğunlukla çizgi roman satan sahaflar oldu. Bu alanın pirlerinden İstiklal Caddesi’ndeki 40 Ambar Sahaf ile Kadıköy Pasajı’ndaki Özer Sahaf en çok ziyaret ettiğim noktalardır. Ya her aradığımı bulabiliyorum ya da sağ olsunlar onlar dünyayı karıştırıp ihtiyacım olana ulaşarak bana iletiyorlar. Daha ne isterim?
Sahaf kültürüyle ilgili düşünceleriniz nedir?
Bence yayınlar, yaşayan, nefes alan varlıklardır. Sözcükleri, bilgileri, mesajları, hayata dair kaygıları vardır. Belki bunları sesle dile getiremezler ama yaşarlar ve yeri geldiğinde sözcülere ihtiyaç duyarlar. Bilinçli ve işinin ehli sahaflar işte bu sözcülerdir benim gözümde. Ayrıca bugün yeni açılan son derece gösterişli ama maalesef yapay kitabevi-cafe karışımı yerlerin soğukluğundan uzak noktalardır sahafiyeler. Sahafla sohbet edersiniz, çay ısmarlar, kitap konuşursunuz. Bu bazen içerik olur, bazen karşılaştırma olur, bazen yenilikler olur, bazen kitap tanıtımı olur, bazen eleştiri olur, bazen de içerikten bağımsız baskı teknikleri ve kalitesi olur. Sahafta kitabı, yayını önemli kılan her şey konuşulur ve tekrar söylüyorum ortam yapay olmaktan uzak sıcak bir ortamdır ve bir yandan kitap karıştırırsınız, kitabın kokusunu içinize çeker sayfaların dokusunun tadına varırsınız, öte yandan da çayınızı yudumlarsınız.
COŞKUN ARAL
Fotoğrafçı, Belgeselci
İlk gittiğiniz sahafı hatırlıyor musunuz?
Ortaokul yıllarında ailemle İstanbul’a taşındık. Evimiz Aksaray’daydı ve bize en yakın sahaf, İstanbul Üniversitesi’nin yakınındaki Çınaraltı Kahvesi’nden başlayarak Kapalıçarşı’nın orada biten tarihî sahaflardı. İlk kez oraya yolum düşmüştü ve çok sık giderdim.
Sahaftan aldığınız ilk kitap?
Benim en çok dergilere merakım vardı o dönemde de. Hayat ve Doğan Kardeş dergilerinin ben de olmayan eksik sayılarını, yabancı dergileri arardım sahaflarda. Lisedeyken ise yerli ve yabancı klasikleri satın alırdım. İlk aldığım eser de muhtemelen bir dergiydi.
Sahaf sevginizi belirleyen şey ne sizce?
Meraklıyımdır kitaplara. Ulaşamadığımız yayınlar, bir dönem yasaklı olan kitapları yalnızca sahaflarda bulurduk örneğin. Mesela bir dönem Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam kitabı zor bulunurdu. Ben de kitapçılarda bulamayıp sahafta bulmuştum. Sahafların yelpazesi her zaman daha geniştir.
En sık gittiğiniz sahaflar?
Şu anda Beyoğlu Galata ve Kuledibi civarında birkaç pasaja ve Kadıköy Çarşı’daki sahaflara uğruyorum.
Sahaf kültürüyle ilgili düşünceleriniz nedir?
Benim işim fotoğrafçılık ve belgeselcilik. Hem merakımdan hem de işim gereği okumayı, kitapları çok seviyorum. Toplumumuzun en azından %15’inin de okumaya ve kitaplara meraklı olmasını dilerdim. Çünkü farklı görüşleri duymak, zıtlıkları da irdeleyerek fikir sahibi olmak çok kıymetli. Sahafların eskiyle yeniyi harmanladığını ve bu yüzden kitapçılardan ayrıştığını düşünüyorum.
OLCAY AYDEMİR
- Mimar, Restorasyon Uzmanı
İlk gittiğiniz sahafı hatırlıyor musunuz?
İstiklal Caddesi’nde Avrupa Pasajı’ndaydı hatırladığım kadarıyla, sonradan kapandı. Her yerde kitaplar vardı. Öyle eski kitaplar vardı ki… Dergiler, ansiklopediler her yerdeydi. Mimarlık fakültesinde öğrenciydim o yıllarda ve bir proje için eski mimarlık dergilerine bakıyorduk. Daha sonra da gittim o sahafa.
Sahaftan aldığınız ilk kitap?
Kitap değil, yabancı bir mimarlık dergisiydi. Adını tam hatırlayamıyorum ancak son aldığım kitabı çok iyi hatırlıyorum. Son olarak Z dergisinin ilk sayısını aldım.
Sahaf sevginizi belirleyen şey ne sizce?
Kitap kokusunu, sahafları, kütüphaneleri, kitap satan ve sergilenen her yeri seviyorum. Ama ilk ziyaretlerim dediğim gibi, öğrenciyken yabancı mimarlık dergilerine ulaşmaktı. Çünkü yenileri pahalıydı o zamanlar ve ekonomik geliyordu sahaftan bakmak. Çok da güzel dergiler, kitaplar bulmuştum, hâlâ da saklarım. Öğrenciyken de dünyada neler oluyor, mimarlıkla ilgili gelişmeler neler merak ediyordum. O nedenle zaman zaman giderdim. Sahafla sohbet etmeyi, kitaplar içindeki alınmış notlarla karşılaşmayı seviyorum. Bir de tabii artık baskısı olmayan kitapların izini sürmenin heyecanı…
En sık gittiğiniz sahaflar?
Eskisi kadar gezerek, sayfalarını karıştırarak kitap alamıyorum. Maalesef bu nedenle sahaf ziyaretlerinin olmazsa olması tesadüfi karşılaşmalar da yaşayamıyorum. Özellikle pandemi sonrası her şey zorlaştı, ayrıca zaman problemi de var. Artık internetten takip edebiliyorum kitapları. Instagram üzerinden Haymaz Sahaf’ hesabını ve NadirKitap çevrimiçi kitap satış sitesini seviyorum, aradığım kitabı yazıyorum yolluyorlar. Yine en son Haymaz Sahaf’dan Belleten dergisinin bir sayısını istedim. İki gün içerisinde elime ulaştı. Özellikle yönetici olduğum süreçte ciddi bir zaman sorunum vardı. Online erişim, çalıştığım işlerle ilgili neredeyse tüm kaynaklara hızlıca ulaşmamı sağladı.
Sahaf kültürüyle ilgili düşünceleriniz nedir?
Aslında tüm kitapseverler için bir cennettir sahaflar. Hele kitap tutkunları için çok önemli bir yerdedir. Kitaplar değer kaybetmez. Beyazıt’ta Sahaflar Çarşısı’nı gezer orada eski sahaflarla sohbet ederdik. O zamanları özlüyorum. Ama vakti olanlar için mutlaka sahaflara gidip sohbet eşliğinde kitapları karıştırmalarını; baskısı olmayan bir kitabın izini ısrarla sürmenin ve o raflarda hiç beklemedikleri kitaplarla karşılaşma zevkini doyasıya yaşamalarını öneririm.
AYŞE YETİŞKİN KUBİLAY
Sanat Tarihçisi, Gravür ve Harita Uzmanı
İlk gittiğiniz sahafı hatırlıyor musunuz?
Sahaflarla ilgili anılarım lisedeki öğrencilik yıllarına dayanır. Çocuklarının yeteneklerini dikkate alarak onları seçimlerinde destekleyen bir ailede büyümem aslında sahaflarla ilişkimi belirleyen etkenlerin başında gelir. Babamın o dönemlerde görevli bulunduğu İş Bankası’nın Kapalıçarşı Şubesi, Kapalıçarşı’nın içinde, Şark Kahvesi’nin yanındaydı ve dolayısıyla Sahaflar Çarşısı’na çok yakındı. Sanat ile ilgili yayınların az ve pahalı olduğu o dönemlerde bankalar kurumsal olarak sanat ve kültürü destekleyen dergiler çıkarıyor, yayınlar yapıyorlardı. Henüz ortaöğrenim çağındaydım ki bu 1977-82 yılları arasındaki evredir, bizim evde Akbank’ın Türkiyemiz, Yapı ve Kredi Bankası’nın Sanat Dünyamız ve Türkiye İş Bankası’nın Kültür ve Sanat dergileri alınıp okunurdu. O yaşlarda, baştan sona kuşe kâğıdına basılmış dergiler ilgimizi çekerdi.
Bu dergilerin eksik sayılarını tamamlamak için sürekli gittiğim yer Sahaflar Çarşısı’ydı. Henüz üniversite hazırlık kitaplarına yenilmemiş Sahaflar Çarşısı’nın o hâli çok ilgi çekici ve efsunluydu. Dükkânlar da bugünkü şekliyle değildi. Önceleri babamla giderdim, her dükkâna girer, büyük zevkle kitap karıştırırdım. Kitap karıştırmak demek kapağı incelemek, hangi resmin kullanıldığını, kime ait olduğunu öğrenmek, sayfalara dokunmak, bazen kâğıdı koklayarak o kokuyu içine çekmek demekti. Lisansımı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünde tamamladım. Dönemimizin gözde mekânı Çınaraltı’ndaki çay bahçesiydi. Hüseyin Avni Dede’nin bulunduğu, etrafında değişik dönem paralarının satıldığı küçük tezgâhlar olan Çınaraltı’nda oturur, ardından Sahaflar Çarşısı’nı arşınlardım. Çokça Elif Kitabevi’ne gidiyor, sahibi Arslan Kaynardağ ile kısa sohbetler yapıyordum. Onun yönlendirici tavsiyeleri bugün baktığımda oldukça değerli anılar olarak karşıma çıkıyor. Burada mutlaka uğradığım birkaç kişi vardı. Dergiler için Metin ağabey, sanat kitapları için Halil ağabey ki sonradan Galatasaray’daki Aslıhan’a taşındı. İbrahim Manav’ın dükkânına girmeye çekinirdim, genelde burada koyu bir sohbet ortamı olurdu. Onu bölmek istemezdim, bir de çok değerli kitaplar vardı içeride. Marianna Yerasimos-Ali Özdamar’ın sahibi olduğu Galeri Alfa Antikacılık’ta çalışmaya başladığımdan bu yana da elimden nice değerli kitaplar geldi geçti.
Sahaftan aldığınız ilk kitap?
Haytırlamıyorum, ama başlarda her türlü sanat kitabını alıyordum elimdeki tüm harçlığımla. Zamanla bunu daha sistemli alımlar takip etti. Dükkânların dışında seyyar sahaflar da vardı. Pazar günleri Beyazıt Meydanı’nda el arabalarında tezgâh açarlardı. Onları da sık takip ederdim. Bu kitapçıların bir bölümü sonradan açılan Galatasaray’daki Aslıhan Pasajı’nda dükkânlarda hizmet vermeye başladılar.
Sahaf sevginizi belirleyen şey ne sizce?
Kendi hikâyem. Kariyerimi devam ettirdiğim okulun Beyoğlu’na yakın olmasıyla birlikte yeni çıkan kitabı artık Sahaflar Çarşısı’nda değil, Galatasaray’daki Sander Kitabevi’nde, Haşet Kitabevi’nde, Türk-Alman Kitabevi’nde, sonradan açılan Pandora’da; eski kitaplar için de önceleri Librairie de Pera’da, sonraları da Turkuvaz Sahaf’ta izler oldum. Zamanla sahaflar çarşısına dönüşen Aslıhan Pasajı’ndaki birkaç kitabevi sayesinde sahaf esnafıyla ilişkim devam etti. İbrahim Yılmaz’ın küçücük bir dükkâna dünyaları sığdırdığı Simurg Kitabevi, Halil ağabeyin dükkânı her akşam uğradığım yerlerdi.
En sık gittiğiniz sahaflar?
Son yıllarda eskisi kadar sık olmasa da uğradığım yerler arasında Hazzopulo Pasajında arkadaşım Murat Uncu, Aslıhan’da lise çağlarımdan beri tanıştığım Halil ağabey, yine aynı çarşıda İdil Kitabevi’nin sahibi arkadaşım Turgut var. Ara ara gittiğim, ayaküstü bile olsa bir çift kelam etmekten keyif aldığım sahaflar da var elbette. Lütfü ağabeyin Müteferrika’sı bunların başında gelir. Beyazıt’a artık gitmediğimi belirtmem gerekir.
Sahaf kültürüyle ilgili düşünceleriniz nedir?
Sahaflık kültürü sadece eski kitabı bulundurma, tenin etme, satışını yapmak değil aslında. Karun kadar zengin olsanız bile parayla elde edemeyeceğiniz deneyimleri paylaşabildiğiniz yerdir sahaflar. Örneğin her akşam Sezer Tansuğ’u (merhum) görmek, kendisiyle sohbet imkânını bulmak veya yazdığınız ilk makale üzerinde görüşlerini dinlemenin keyfi… Bunları sahafların ortamı sayesinde yaşadım. Bahsettiğim dönemler bilgisayarın henüz olmadığı, internetin hiç bilinmediği, Twitter ya da Instagram gibi sosyal medya araçlarının hayatımıza girmediği, yüz yüze daha gerçekçi daha içten ilişkilerin yaşandığı dönemlerdi. Her zaman her yerde karşılaşamayacağınız şahsiyetlerle bir arada bulunma olanağını sahaflarda bulabilirdik. Zengin bilgilerle ve deneyimlerle donanmış, ne aradığını bilen, değişik alanlarda kendini geliştirmiş, meraklı ve asıl önemlisi heyecanını yitirmemiş kitapseverlerle yapılan sohbetlerin tadını unutamam.
Mustafa S. Küçükaşcı
Tarihçi, Akademisyen
İlk gittiğiniz sahafı hatırlıyor musunuz?
1986 yılının Kasım ayında merhum Mehmet Şevket Eygi ağabey beni Beyaz Saray diye bilinen kitapçılar çarşısındaki Enderun Kitabevi’ne götürmüştü. Hem eski hem de yeni kitapların alınabildiği Enderun Kitabevi kapanıncaya kadar İstanbul’un en önemli kültür muhitlerinden birisiydi. Sadece Türkiye’den değil yurt dışından ilim ve sanat adamlarının buluşma mekânıydı.
Sahaftan aldığınız ilk kitap?
Oraya gidince, kendisi bir “ayaklı kütüphane” olan Ali İhsan Yurt hocayla tanışma şansını elde etmiş olmam hayatımdaki en önemli kazanımlardan biridir. Ondan rahmetli Zeki Velidi Togan’ın Tarihte Usul kitabını almıştım. Okuduğu çok sayıdaki kitaptaki malumatı cilt ve sayfalarına varıncaya kadar bilen Ali İhsan hoca kitapta iki mühim tartışmalı noktanın olduğunu söylemişti. O gün Tarihte Usul içindeki bu iki noktayı soramamıştım. Sonraki dönemlerde hocanın sağlık problemleri, ardından bu âlemden ayrılması yüzünden meselenin aslını kendisinden öğrenemedim.
Sahaf sevginizi belirleyen şey ne sizce?
İstanbul’da sahafa gitmeyi adet edinmemde Mehmet Şevket Eygi ağabeyin özel bir yeri vardır. İstanbul’da nereden kitap, belge, sanat eseri temin edilir, neresi temaşaya uygundur, hepsini onunla birlikte yaptığımız sahaf ve kitapçı gezileri sayesinde öğrendim. Ne zaman bir sahafa gitsem o günleri hatırlayarak kitap bilgimin gelişmesine katkıda bulunan tüm hocalarımı rahmetle anar, hayatta olanlara da huzurlu ve bereketli ömür dilerim.
En sık gittiğiniz sahaflar?
Mensubu olduğum Marmara Üniversitesi’nin Anadolu yakasında olmasından dolayı özellikle Kadıköy’deki sahafları tercih etmişimdir. Beyazıt ve Beyoğlu’daki sahaflara da fırsat buldukça gitmişimdir.
Sahaf kültürüyle ilgili düşünceleriniz nedir?
2000’li yıllardan itibaren sahaf dükkânları sohbet muhitleri olma özelliklerini kaybettiler. Bu husus teknolojik gelişmelerle ilgili olduğu kadar sahaflık kültürünün usta-çırak ilişkisine dayalı esasını kaybetmesiyle de ilgili. Bu konuya dair merakımızı kaybettiğimizin de altını çizmek gerekir. 1992 yılının Nisan ayında Erenköy’de kitap başta olmak üzere çeşitli eski eserleri depoya götürmeye çalışan bir eskici görmüştüm. İlk gözüme çarpan kitap Nutuk’un Arap harfli ilk baskısı olmuştu. Çok az bir para ödeyerek tozlar içindeki kitabı aldım. Eve gelip heyecanla içini açtığımda arasından güzel bir besmele önüme düştü. Tek eksiği imzası yoktu. Eşimin yaptığı tezhipten sonra kütüphaneme sadece Nutuk’un ilk baskısı değil, güzel bir sanat eseri de dâhil olmuştu.
ALİ RIZA ÖZCAN
Hattat
İlk gittiğiniz sahafı hatırlıyor musunuz?
Sahaflar Çarşısı’na beni ilk kez rahmetli babam götürmüştü. Oraya birlikte sık giderdik. Ortaokul yıllarımdı sanırım, sahaflar şeyhi Merhum Muzaffer Ozak’ı da orada görürdüm. Öyle heybetli ve azametli otururdu ki dükkânın içine girmeye korkardım. Ne nasipsizlik. Keşke girip sohbetlerinden istifade edebilseymişiz.
Sahaftan aldığınız ilk kitap?
Yine rahmetli babamın tavsiyesiyle İsmail Hakkı (Baltacıoğlu)’nın 1934’te basılmış Sanat adlı kitabını aldığımı hatırlıyorum. Dilini anlamakta zorlanmış, ama içinde önemli şeylerin yazıldığını hissetmiştim. Bu kitap beni epeyce etkilemiştir. Hâlâ arada bir karıştırır büyük bir keyifle sayfalarını incelerim.
Sahaf sevginizi belirleyen şey ne sizce?
Sahaflar Çarşısı’na gitmem için mutlaka bir sebebimin olması gerekmezdi. Kitaplarla dolu mekânlar ruhuma iyi gelirdi, hâlâ da gelir. Sonra hocalarımızın bahsettikleri kitaplara sahip olma duygusu ve biraz daha ileri giderek kendimize küçük çaplı da olsa bir kütüphane kurma, kurabilme düşüncesi ve fikri beni sahaflara hep çekmiştir. Bendeniz yine kitap biriktirmeye devam ediyorum. Kitapların sayfalarını büyük bir hazla çevirmenin mutluluğu bambaşkadır. Hiç aklınızda olmayan, görünce size başka kapılar arayan sayfalar, apayrı dünyalar sunan varakların verdiği keyif başka bir şeyde yoktur kanaatimce. Dijital sayfalara pek alışamadım.
En sık gittiğiniz sahaflar?
Lise ve üniversite yıllarımda Beyazıt’ta Beyaz Saray adıyla bir pasaj vardı. Enderun Kitabevi de orada bulunurdu. Sahibi rahmetli İsmail Özdoğan beydi. Oraya uğrar sanat kitapları alırdım çoğunlukla. Bugün hâlâ Beyazıt Sahaflar Çarşısı, Beyoğlu Sahaflar, Kadıköy Sahaflar çok sık olamasa da her zaman gitmekten memnun olduğum yerler. Müstakil bir sahaf yok öyle düzenli gittiğim.
Sahaf kültürüyle ilgili düşünceleriniz nedir?
Dedim ya, dijital sayfalara alışamadım ben. O yüzden kâğıdın benim dünyamda apayrı bir yeri vardır. Kitabın cildi, kokusu, kâğıdı benim koku dünyamda ayrı bir yere sahiptir. Kitabın muhtevası kadar fiziki yapısı da beni çok etkiler. Sahaf kültürü; kitap ve dünyasıyla bambaşka bir dünyadır. Derin, uçsuz bucaksız ve bir o kadar keyiflidir. Dinimizin ilk emri olan “okumak” fiiline kapı aralayan bu kültürü çok elzem buluyorum. Zira sahaflar kitapların bir arada ve geniş bir yelpazede okuyucuya sunulduğu mekânlar olarak önemlidir. Bu mekânlar, buralara devam eden entelektüel ve münevver insanları tanıma şansınızın olduğu yerlerdir. Üst düzey kültür ve zevk sahibi müdavimleri olan bir çevredir sahaflar.
İNCİ AYAN BİROL
Akademisyen, Sanatçı
İlk gittiğiniz sahafı hatırlıyor musunuz?
Gençliğimde Bayezid Camii’nin yanındaki sahaflara giderdim. Sanıyorum sahafla tanışmam da ilk kez orada olmuştu.
Sahaftan aldığınız ilk kitap?
İtiraf etmeliyim ki 80 yıllık ömrümü düşündüğümde bunu hatırlamak epey zor. Ancak bulunması zor kitapları alırdım genellikle. En son Marcus Aurelius’un Kendime Düşünceler adlı kitabını aramıştım.
Sahaf kültürüyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Sahaflardaki eserlerde yalnızca bilgiler, yazılar yer almıyor aslında. Yıllar öncesinden bir anı, yaşanmışlıklar da yer alıyor. Yayınlardaki geçmişten gelen bu izler, sahafları kitapçılardan ayıran en belirgin özellik. Bu yüzden sahafların kültür hayatımızdaki yeri çok önemli.
GÖRGÜN TANER
Yönetici
İlk gittiğiniz sahafı hatırlıyor musunuz?
Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nda Arslan Kaynardağ. 70’lerin sonunda ilk oraya gittiğimi hatırlıyorum.
Sahaftan aldığınız ilk kitap?
Hatırlamıyorum. Ama aklımda kalan içeri girerken biraz çekingen davrandığımdı…
Sahaf sevginizi belirleyen şey ne sizce?
Merak. Geçmişe, tarihe ve harcıâlem olmayan şeylere merak.
En sık gittiğiniz sahaflar?
Şimdilerde daha çok müzayedelerden alım yapıyorum, ama Turkuaz Sahaf Emin Nedret İşli ve Zeyrek Sahaf Necati Hoca ve Burak. Onlardan her zaman yeni bir şey öğreniyorum.
Sahaf kültürüyle ilgili düşünceleriniz nedir?
Sahaflar aslında kitaplar üzerine konuşabileceğiniz daldan dala atlayan, araştırmacılara yardımcı olan, kaynak sunan, başka hiçbir yerde bulamayacaklarınızın bulunduğu, resmî tarih söyleminin dışındaki her şeye ulaşabileceğiniz noktalardır. Bu bir konser afişi veya troleybüs bileti bile olabilir. Bir nevi ayaklı Google!