OKUMA AŞKI VE KİTAP SEVDASI BİTMEDİKÇE SAHAFLIK DA BİTMEYECEK

SPOT: Prof. Dr. İsmail Kara, sadece bilimsel çalışma alanı olan çağdaş Türk düşüncesi ve çağdaş İslam düşüncesi konularında değil kültür tarihimize dair de önemli eserlere imza atan bir isim. Geçtiğimiz günlerde iki öğrencisiyle birlikte hazırladıkları Sahaflar Kitabı: Son İstanbullu Sahaflarla Konuşmalar adlı ilgi çekici bir kitap daha yayımladı. Kara ile kitabın macerasından yola çıkarak sahafları konuştuk.

 

  • Halil Solak

Sahaflar Kitabı için ele aldığı konuda bir ilk diyebiliriz sanırım. İki talebenizle, Fulya İbanoğlu ve Filiz Dığıroğlu ile gerçekleştirdiğiniz bu proje nasıl doğdu?

Uzun hikâye… Kitap, kitap kültürü, kitapçılık, yayıncılık ve tabii bunun bir parçası olarak sahaflar erken yaşlardan itibaren severek ilgilendiğim konular. Hem mesleki olarak hem de kitap takibi itibarıyla. Mesleklerim arasında yayıncılık da var. Bu konularda birçok yazı da yazdım, biliyorsun. Yetiştiğimiz sahafların çoğu konuşkan insanlar olmakla beraber yazmak konusunda hevesli olanı azdır. Hâlbuki bu mesleğin ve onun kültürünün aynı zamanda yazılması, kayda geçirilmesi, mümkünse görselleriyle tespiti gerekiyordu. Bunun için bir talebemi rahmetli Enderunlu İsmail ağabeyle röportaj yapmaya yönlendirmiş, soruları birlikte konuşmuştuk. Enderun’daki çıraklığından beri tanıdığım Nedret İşli ile röportajı ben yaptım. Bunların ikisi de yıllar önce Dergâh dergisinde yayımlanmıştı.

Fulya ve Filiz meslektaş-talebelerimle birlikte sahaflara gitmek veya oralarda buluşmak tarih olarak daha sonradır. Onları bu işte eski tabirle müstaid ve hevesli görünce bu kitaba doğru giden müzakereler yapmaya başladık. Önce gevşek sonra daha ciddi… Gide gide 10 küsur yıl içinde buraya vardık. Güzel, istisnai ve ilgi gören bir kitap çalışması oldu. Ne yazık ki kendileriyle konuştuğumuz iki sahafımızın ömrü bu kitabı görmeye yetmedi. Bu zor şartlarda özel tasarımlı, görselli ve renkli olarak basılması da latife yapmak caizse sahafların, daha doğrusu kitap muhiplerinin kerametine atfedilebilir. Bir de Dergâh Yayınları’nın himmetine…

 

Cevabını daha da merak ettiğim soru ise şu: Kadıköy odaklı söyleşilerden sonra acaba Suriçi ya da Beyoğlu sahaflarına dair devam kitapları gelir mi?

Benim öyle bir düşüncem yok artık ama iki meslektaşım yapabilirler. Başladığımızda Kadıköy ağırlıklı düşünmüyorduk. Çünkü tabiri caizse Kadıköy sahaflık bakımından en azından benim açımdan bidat ve sonradan oluşmuş bir yer sayılır. Fakat talihleri yaver gitti ve onlar öne geçti. Yapmayı düşündüğümüz bazı röportajları yapamamış olmamız netice itibarıyla böyle bir sonuç verdi. Yine de kitabın en az üçte biri Kadıköy dışı sahaflarıdır.

 

Yetmişli yılların başında Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısı’na gidip gelmeye başlıyorsunuz. Çarşıya dair ilk intibalarınız neler?

Önce tarihi 1969 baharında diye tashih edelim. Çok mühim! İlk intibalarda belirgin olarak iki temel unsur var; biri çeşitleri, duruşları, konumları çokça farklılık arz eden kitaplar, risaleler, levhalar, belgeler, dergiler, matbu evrak, o zamanlar kelime olarak tedavülde olmayan efemera türü şeyler… Hepsi çok calib-i dikkat. Diğeri yine çok çeşitlilik arz eden insanlar, memleketimden insan manzaraları; sahaflar, müşteriler, bilgili insanlar, kitap muhipleri, hastaları, heveslileri, yeniyetmeler. Kitap kompedanları, yabancı kütüphanelere kitap alan eksperler, kulağı delikler… Kitap sohbetleri, dedikoduları, çekilmez kıskançlıklar, tuluat, yüksekten atmalar, malumatfuruşluk da var tabii. Demem o ki sahafları cazip kılan sadece kitap değildi…

Unutmadan söylemeliyim, sahaflar arasında insani tarafı yüksek, hoş, yardımsever, parayı birinci sıraya çıkarmayan hakiki esnaf da vardı. Bugün de vardır. Onlar için Akif’in mısraını kullanmak isterim: “İlmi az görgüsü çok fıtratı yüksek”. Köse İmam’ı tavsif için kullanıyor biliyorsun.

 

Sahafiye kitap söz konusu olduğunda akla maalesef önce Sahaflar Çarşısı gelmiyor artık. Sizce çarşı ne zaman “bozulmaya” başladı?

Bana göre 12 Eylül darbesi ve onun bir uzantısı ve devamı olan Özal iktidarı sonrası başladı büyük değişme ve bozulma. Birçok alanda olduğu gibi. Hiç azalmadan devam etti. Fakat bu konjonktürel sebeptir. Daha köklü ve derin sebeplere bakmak lazım; Türkiye hemen hiçbir konuda, hele ilim, kültür ve sanat konularında ne kurumlar ne de teamüller babında devamlılıkları sağlayamıyor. Bir tarafta inkılapçıların sert müdahaleleri, diğer tarafta muhafazakârların yetersizlikleri ama en önemlisi eğitim sistemimizin Türkiye taşıma kapasitesi itibarıyla yerlerde sürünmesi… Her yer, her şey bir yazboz tahtası. Koruyoruz, yapıyoruz denilen şeyleri de nasıl koruyup yaptıklarını biliyoruz. Dolayısıyla mesele keşke Sahaflar Çarşısı’nın bozulmasıyla sınırlı olsa.

 

Bugüne kadar sahaflarda rastladığınız en ilginç kitap ya da belgenin hikâyesini bizimle paylaşır mısınız?

Elinsaf!!! Bir hikâye ile olur mu? Tarih-i sergüzeşti selef bir hikâyeye sığar mı?

 

Birkaç tane olsun o zaman…

Sahaflar Çarşısı’na bugün de girdiğimde ilk hatırladıklarım arasında talebe cep harçlıklarımızın almamız gereken kitaplar ve dergi koleksiyonları için yetmemesi vardır. Uzun yıllar iyi ve orijinal ciltli bir Kamus-ı Türkî alamadım mesela. Sonraları ofset baskıları yapıldı da fiyatlar biraz ehvenleşti. Bir gün Necati Alpas amcanın dükkânında Beyanu’l-Hak mecmuasının ilk dört cildine tesadüf etmiştim. Temiz ve kendi cildinde. Fiyatını sordum. 50 lira deyince usulca yerine koydum. “Sen onları al, bir daha böyle temizini bulamazsın, sana çok lazım olacak, paran oldukça peyderpey ödersin” demesin mi? Aldık tabii. Sırat-ı Müstakim-Sebilürreşat koleksiyonunun ilk on iki cildini de rahmetli Enderunlu İsmail ağabeyden bir kısmını peşin ödeyerek taksitle almıştım.

1970 yılı sonbaharında olmalıyız. Dokuz ciltlik Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın tefsiri Hak Dini Kur’an Dili’ni indirimli olarak Muzafer Ozak hocadan satın almış ve Beyazıt’tan Çarşamba-Fethiye’ye, İstanbul İmam Hatip Okulu yurduna kadar koliyi omuzumda zevkle taşımıştım. Kan ter içinde kalarak tabii. Ama ne gam! O yıl tefsirin tamamını, muhtemelen epeyce bir kısmını tam anlayamadan okumuştum. Bu kıymetli ve tarihî nüsha şimdi köydeki kütüphanemizdedir. Bir dedik üç oldu. Bu kadarla iktifa edelim.

 

Sahaflık çok zayıfladı hatta bitti diyorlar. Katılır mısınız bu yorumlara?

Bu herhâlde doğrunun tamamı değil. Kendi yetiştiği dönemin sahaflığını, kitaplarını, bolluğunu arayanlar böyle yorumlar yapıyor olabilirler. Onlara da bir yönüyle hak vermek lazım. Hem çeşit kapasitesi hem de mekân ve teamüller itibarıyla sahafların, sahaflığın çok değiştiği kesin. Bazıları profesyonelleşti. Ama yeni imkânlar ve unsurlar da kazandılar. Daha önce fazla itibar görmeyen imzalı kitap yahut efemera gibi unsurlar bugün en dikkat edilen konular ve malzeme oldu. Sahafların sahip oldukları kitapları internete yüklemeleri mesela. Bu hem kendileri hem de kitap peşinde olanlar için yeni bir imkân. Müzayedeler de öyle. Kanımca okuma aşkı ve kitap sevdası bitmedikçe sahaflık da bitmeyecektir.

 

Start typing and press Enter to search