HANLARDA LEZZET DURAKLARI
TARİHİ HANLARDA LEZZET DURAKLARI
Yazar?
Kimisi yüzyıllara meydan okuyarak aynı lezzeti günümüze kadar taşımış, kimisi de eski tatları farklı tatlarla harmanlayarak yenilemiş. Tarihi yarımadayla özdeşleşen hanlar, geleneksel ve modern lezzetlere ev sahipliği yaparak dünyanın dört bir köşesindeki gastronomi tutkunlarını da ağırlıyor.
Özellikle Orta Doğu ve Doğu Avrupa gibi ticaretin yoğun olduğu bölgelerde inşa edilen hanlar; tarih boyunca çeşitli ürünlerin satıldığı ticari yapılar olarak günümüze kadar ulaştı. Dükkânları, atölyeleri, hamamları ve daha birçok birimiyle bir dönemin alışveriş merkezleri olan bu yapılar, şimdilerde gastronomi tutkunlarına vaad ettiği lezzetlerle de adından söz ettiriyor. Alışveriş yapmak için olmasa da geleneksel tatları denemek için bu mekânlara yolunuzu düşürebilirsiniz!
KAHVE KOKULU BİR HAN
Kahve kokusu bu hanın çok ötesinde sokağın girişinde başlıyor. Bu egzotik kokunun izini sürerken, adımlarınız sizi tarihi Kurukahveci Han’a getiriyor. Tarihi 20. yüzyıla dayanan han,
Eminönü’nde bulunan Tahmis Caddesi’nde bulunuyor. Cadde adını, Arapça kavrulmak anlamına gelen “tahmis” kelimesinden alıyor. Hanın buram buram kahve kokan bu caddeye bakan kısmında ise hanı yaptıran İhsan Kurukahvecioğlu’nun dükkânı olan “İhsan Kurukahvecioğlu Halefleri” bulunuyor. Önünde taze çekilmiş Türk Kahvesi almak isteyenlerin oluşturduğu uzun sıraları geçtiğinizde ise bir diğer meşhur kahvecilerden Kurukahveci Mehmet Efendi karşınıza çıkıyor. 1912 yılında İhsan Kurukahveci tarafından yaptırılan han, uzun yıllardır pek çok tüccarı ve turisti ağırladı. Sokağın iki meşhur kahvecisi Mehmet ve İhsan Kurukahveci’nin hem akraba hem de ortak olduğu, hanı birlikte yaptırdıkları ancak ortaklıkları bozulunca mülkün İhsan Kurukahveci’de, isim hakkının ise Mehmet Kurukahveci’de kaldığı söyleniyor. Bu bilgi ne kadar doğrudur bilemiyoruz, ancak emin olduğumuz bir şey var ki taze çekilmiş ve kavrulmuş bir Türk kahvesi için buraya kesinlikle uğramalısınız! Ancak “uzun kuyrukları göze alamam” diyorsanız, sabah erken saatlerde gitmekte fayda var.
200 YILLIK HANDA VAZGEÇİLMEZ BİR LEZZET
Eminönü Küçükpazar’a geldiğinizde, 1810 yılında Fransız bir mimar tarafından otel olarak inşa ettirilen tarihi Kuveloğlu Han’dan gelen pide kokuları size âdeta “Bu lezzet durağına hoş geldiniz” diyor. Deden toruna aktarılan püf noktalarıyla, geleneksel yöntemlerle lezzet tutkunlarını ağırlayan Tarihi Pide Fırın; 36 yıldır Ahmet Alagöz’e emanet. Büyük ölçüde eski hâliyle korunan bu yapıda mesleğini sürdüren Alagöz, yerli ve yabancı turistlere hanın avlusunda ev sahipliği yaparak meşhur pidelerini tattırıyor. Pidelerin bu kadar lezzetli ve meşhur olmasının alameti farikasını ise şöyle anlatıyor Ahmet Alagöz: “8 yaşında fırında çalışmaya başladım, 36 yıldır da bu işi yapıyorum. Bu fırına Osmanlı fırını deniliyor. Özelliği talaşla yanıyor olması. Dedem bu fırını yapabiliyordu, ben fırın yapmayı ondan öğrendim. Pide yapmayı ise babamdan öğrendim. Osmanlı döneminde samanla kuru ot yakılırmış ve padişahlara özel ekmek hazırlanırmış. 400 yıl önce bulunan bir fırın türü ancak günümüze gelene kadar bazı bölümleri değişti.” Yalnızca kepeği alınmış tam buğday unu kullanıyorlar ve her sabah taze taze hamurlarını, içini hazırlayarak ziyaretçilerini bekliyorlar. Alagöz mesleğini “tam teşekküllü bir sanat” olarak tanımlıyor. Eğer hâlâ denemediyseniz Kuveloğlu Han’ın avlusunda bulunan bu tarihi dükkâna uğrayabilirsiniz.
TAHTAKALE’NİN MEŞHUR LEZZETİ
Pide seviyorsanız mutlaka yolunuzu düşürmek isteyeceğiniz bir durak da Tahtakale’deki Balkapanı Han’da yer alan, Öz Develi Pidecisi. 15 asırlık bu han, Bizans ile Osmanlı döneminden bugüne kadar Fatih’te ayakta kalmayı başaran tek “kapan” han olma özelliğini koruyor. Kapanlar kısaca; ticari malların tartılıp, tasnif edilip, depolanıp dağıtıldığı yer anlamına geliyor. İki imparatorluk gören Balkapanı Han, İstanbul’un fethinden sonra tüm dünyadan gelen bal, zeytinyağı, sabun gibi ürünlerin kalite kontrolünün yapılarak, önce depolanıp sonra İstanbul’a ve imparatorluğa dağıtıldığı yer anlamına gelen kapanlardan birisi. Balkapanı, Unkapanı ile Yağkapanı’nın (Galata) günümüze ulaşmayı başaramaması nedeniyle tarihsel bir öneme sahip. Osmanlı döneminde bal toplama ve dağıtım üssü olarak kullanıldığı için ismi de buradan gelen yapı, iki katlı klasik kervansaray görünümündedir. Tarihi dokusuyla etkileyen bu handa lezzetiyle de herkesin aklında yer eden bir yer var ki gidenlerin unutması imkânsız. Yıllardır lezzet tutkunlarını ağırlayan Öz Develi Pidecisi, misafirlerini meşhur Kayseri lezzetleriyle tanıştırıyor. Dükkânın en meşhur lezzeti ise cıvıklı pide denilen kıymalı pide. Eğer pide seviyorsanız, bu mekânı not etmeyi unutmayın!
EĞER ÇAYSIZ YAPAMIYORSANIZ BU HANA UĞRAYIN
“Çay mı, kahve mi” sorusunun cevabı sizin için her zaman belliyse, doğru yerdesiniz demektir. Sri Lanka’dan Güney Afrika’ya dünyanın dört bir yanından getirilen özel çayları deneyebileceğiniz, hatta tarihte kahvenin ilk kavrulduğu kahve fırınını görebileceğiniz bir yer burası. Tahtakale’de bulunan Beta Yeni Han’dan söz ediyoruz! 16. yüzyılda inşa edildiği düşünülen ve Osmanlı Dönemi’ne ait olan han, daha önce Emin Han, Tahmis Han, Hasırcılar Han ve Yeni Han olarak biliniyormuş. Han, dünyaca ünlü çay markası Beta Tea tarafından 2019 yılında restore edildikten sonra Beta Yeni Han adıyla anılmaya başladı. 100’e yakın çay çeşidini tadabileceğiniz bu mekânda bizim favorilerimiz rooibos oldu. Siz de farklı lezzetleri deneyimlemek için Eminönü’nün kalabalığından sıyrılarak Beta Yeni Han’da biraz dinlenebilirsiniz.
GELENEKSELİN MODERNLE UYUMU
Son zamanlarda pek çok dizide, filmde, açılışta ve etkinlikte gördüğümüz Olden 1722’yle tanışmaya ne dersiniz? 250 yıllık bir yapı olan Muhsinzade Han restore edildikten sonra Han 1772 adıyla anılarak otel-restoran olarak hizmete girdi. Tarihi dokusu ve gösterişli duruşuyla şimdiden ilgi odağı hâline gelen hanın restorasyonu 14 yılda tamamlanmış. İşletme sahibi Alper Kavar, “Füzyon bir mutfak yapacağız. Aslında bildiğimiz Türk lezzetlerini modern gastronomi ile birleştirerek burada misafirlerimize sunacağız” diyor. Gerçekten de malta erikli pazı sarma, gerdan pate ve beğendili bıldırcın mutlaka denemeniz gereken lezzetlerden. Gastronomi tutkunlarının vazgeçilmezi olan bu mekân, kültür sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapıyor. Birçok kültür sanat organizasyonuna ücretsiz olarak kapılarını açan Olden 1772’yi keyifli bir akşam yemeğinin yanı sıra gündüz ücretsiz olarak da gezebilirsiniz.
KAPALI ÇARŞI’NIN GÖZDESİ: LA FONDUE
Karadenizli bir kadın girişimci ve şef tarafından açılan bir restorana davetlisiniz: La Fondue! 15. yüzyılda yaptırılan dünyanın en büyük ve en eski çarşılarından biri olan Kapalı Çarşı’nın içindeki hanlardan biri olan Sarraf Han’da bulunan La Fondue, hanın restore edilişinden hemen sonra 2019 yılında kapılarını açmış. Hanın tek kadın girişimcilerinden olan Özlem Hanım, gezerken tesadüf eseri bu mekânı bulduklarını ve burada bir restoran açmanın hayalini kurduklarını anlatıyor. La Fondue ismi yabancı olsa da restoranın menüsünün büyük bir kısmını geleneksel Karadeniz lezzetleri oluşturuyor. “Restoranımızın adını La Fondue olarak seçmemizin bir anlamı var, “Fransızcada ‘eritme’ anlamına gelen fondue aslında bizim mutfağımızda da var. Biz ona mıhlama diyoruz! Han çok fazla turist tarafından ziyaret ediliyor. İstedik ki bizim fondue’müz olan mıhlamayı herkes tatsın. Zamanla dünya mutfaklarından lezzetler de eklendi menüye” diyor Özlem Hanım. Kapalı Çarşı’nın kalabalığından sıyrılarak sakin bir kahvaltı veya akşam yemeği yemek isterseniz Sarraf Han’ın tarihi dokusunda sizi bekleyen bir adres var!