YAŞAM VE ÖLÜM ARASINDAKİ SIRLI KAPILAR

YAŞAM VE ÖLÜM ARASINDAKİ SIRLI KAPILAR

LEYLA ZAMAN ALAN

“İki dünyanın birbirine dokunduğu kapının eşiğinden insanlar girip çıkıyor, Kapı dönüyor ve açılıyor, sakın uykuya geri dönme.” Mevlâna Celâleddin Rumi bu sözüyle insanın doğumu ile başlayan yaşamının ölüm kapısına kadar yürüyeceği bir eşik, sırlı bir yol olduğunu vurgulamaktadır. İnsanın kendini ve âlemi keşfedip bulacağı, yaratan ile bağ kuracağı ve seyyah misali yol alacağı yaşam eşiğinde çeşitli kapılar açılmaktadır. Bu âlemde açılan kapılar bir pusula gibi insanın yönünü gösterirken yaşam kapısının sırlanmasıyla (kapanmasıyla) sonlanacaktır.

Bununla birlikte bu âlemden ölüm kapısıyla geçip giden insanın bedeni mezar ile âlemde kalmaktadır. Öyle ki bu mezarlar zaman içerisindeki metfunun ötesine geçip insanların bağ kurduğu, kültür ve sanatını yansıttığı, manevi dünyasında huzur bulup adeta bir dua kapısı araladığı yapılara dönüşmüştür.

Söz konusu mezar yapılarından olan türbeler ilk olarak 9. yüzyılda inşa edilmeye başlanmıştır. Osmanlı mimari ve sanat üslubuyla gelişerek güzide örnekleri inşa edilen türbeler; genellikle padişah, hanedan mensupları, ileri gelen devlet adamları, din âlimleri ve veliler için yapılmıştır.  Bazen kişi hayattayken türbesini yaptırır, bazen de vefat ettikten sonra ailesi tarafından türbesi inşa edilirdi. Söz konusu türbelerin planı ve içerisinde yer alacak farklı tekniklerdeki süslemeleri dönemin seçkin örneklerini yansıtmaktadır.

“BİZ ÖLÜLERİYLE YAŞAYAN BİR MİLLETİZ”

Toplumumuzda en çok ziyaret edilen mekânlardan olan türbe yapıları, köklü tarihimizi oluşturan önemli padişah ve hanedan mensupları, paşa ve ağalar ile dönemin ve bugünün gönül sultanlarıyla bağ kurulan, okunulan Kur’an-ı Kerim ile metfun zata karşı manevi bir görev ifa edilen, huzur bulunup dua edilen, dünyanın geçiciliği ile ölümü hatırlatan mekânlardır. Kültürel kimliğimizi yansıtan ve tarihi hafızamız olan bu yapılara ilişkin Yahya Kemal’in 1929 yılında İspanya/Madrid’deki büyükelçilik görevindeyken bir davet sırasında dile getirdiği “Biz ölüleriyle yaşayan bir milletiz” sözü toplumumuzdaki yeri ve önemini bir kez daha vurgulamaktadır.

MİMAR SİNAN VE TALEBELERİNİN SONSUZLUK KAPILARI

Türbe yapıları metfun zata duyulan sevgi ve saygı ile itinayla korunan, bu yapılara çok sayıda eser ve görevli vakfedilip bunların teminatı akarlarla sağlanarak türbeler yaşayan mekânlar olarak yüzyıllarca ayakta kalabilmiştir.

Bu yapıların salt mezar yapıları olmalarının ötesinde taşıdıkları değer ve mana ile mimari ve süslemesinde görülen zenginlik ve uyum iç tefrişatı ile vakıf eserlerine de yansımıştır. Yapıya nakış gibi ince ince işlenen çeşitli malzemelerdeki çiçek kompozisyonları cennet bahçelerini simgeler, ayet kuşakları ile hatlar yaratılanların fani oluşunu, ölümü, dünyanın geçiciliğini, ahiret hayatın varlığını ve her şeyin yaratıcısının Allah olduğunu hatırlatır, kubbe göbeğinde yer alan ayetlerde Allah’ın göklerin ve yerlerin yaratıcısı ile hâkimi olduğunu bildirir, ayetlerin etrafındaki süslemeler ise Allah’ın Cemal sıfatının tezahürüdür. Böylelikle türbe yapıları muhtevasıyla mimari ve süslemeleriyle bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu yapılarının tamamına sirayet eden bütünlük yapıya açılan, ölüm ve yaşamı buluşturan sırlı kapısı ile başlamaktadır.

Kapıdan geçiş ile insan bu olgunun dışında değil içinde bir parçası olur. Türbe kapılarının en güzel örneklerini hiç şüphesiz mimari ve güzel sanatlarda klasik ölçünün yakalandığı yaklaşık 250 yıl boyunca etkisi süren klasik devir Osmanlı mimarisinin en önemli mimari olan Mimar Sinan ve yetiştirdiği talebelerinin yapılarında görmekteyiz.

Mimar Sinan’ın Hassa Mimarlar Ocağı’nda marangozluktan başlayıp, mimarbaşılığa giden serüveninde Davut Ağa, Ahmed Ağa, Sedefkâr Mehmed Ağa, Mehmed İsa Efendi, Mehmed İsmail Efendi, Süleyman Ağa, Mehmed Subaşı, Hüseyin Çavuş ve Kemaleddin gibi nice mimarları yetiştirdiği bilinmektedir. Söz konusu mimarların eserlerinde Mimar Sinan’ın etkisi görülmektedir. Koca Sinan ve yetiştirdiği mimarlardan bazılarının, inşa ettiği türbelerin kapı ve pencere gibi bir kısım unsurlarında kendi ellerinin emeği olduğunu bilmekteyiz.

Mimar Sinan’ın inşa etmediği ancak onarımını gerçekleştirdiği düşünülen Yavuz Sultan Selim Han Türbesi’nin giriş cephesi ve kapı düzeni Mimar Sinan’ı etkilemiş ve bu etki inşa ettiği türbelerin giriş cephe ve kapılarına yansımıştır. Sinan’ın öğrencilerinin yapılarında da görülen bu kapı düzenlemesiyle klasik devir Osmanlı türbe kapılarının ana hattını oluşturmuşlardır.

Evliya Çelebi’nin “mihrap tarafındaki revzenlerin önünde Selim Han’ın kubbe-i pür envarı bir bağ-ı irem içinde feryad-ı andelibin esvad-ı hazini istima olunur bir kubbe-i şeşhanedir.” diye tasvir ettiği Yavuz Sultan Selim Han Türbesi, kesme taştan sekizgen planlı ve kubbeyle örtülüdür. Türbenin önünde renkli taş işçiliğinin görüldüğü üç gözlü revak yer alır. Yine renkli taşlardan oluşan basık kemerli türbe kapısının sağ ve sol duvar bölümü sarı rengin hâkim olduğu, sır altı tekniğinde yapılmış geometrik sonsuzluğa giden kompozisyonlardan oluşan bitkisel süslemeli ve celi sülüs hatla türbe inşa tarihi yazan çini panolarla kaplanmıştır. Ahşaptan mamul ve iki kanattan oluşan türbe kapısının her bir kanadı üç bölüme ayrılmıştır. Kündekârî tekniğinde yapılmış, sedef ve fildişi kakmalarla zenginleştirilmiş kapının üst tablasının bordürüne ma’kıli hatla ve sedef kakma olarak Ya Hannan, Ya Mennan, ortasında ise “Kullu men ‘aleyhâ fân(in)” (Rahman Suresi 26. ayet) ve “Küllü nefsin zâikatü’l-mevt” (Ankebut Suresi 57. ayetin ilk bölümü) ayetleri yazılmıştır. Bu ayetler “Yeryüzünde bulunan her şey fânidir.” ve “Her nefis ölümü tadacaktır.” mealindedir. Bu ayetler ile sekiz yıl Osmanlı devletine hükmeden, birçok sefer ve fetih gerçekleştiren Osmanlı padişahı, İslam halifesinin ölüme yenilişini ve bu dünyadaki her şeyin fani, geçici olarak ölümle sonlanacağını bildirmektedir.  Kapının daha uzun tutulan orta tabla merkezinde on kolu yıldız ile sonsuzluğa giden geometrik kompozisyonlarla kaplı olup sedef ve bağ kakmalarla zenginleştirilmiştir.

Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olan ve kapısını “Yâ Fettah” diyerek açtığı Süleymaniye Camii’nin haziresine Kanûnî Sultan Süleyman Han ve Hürrem Sultan Türbesi’ni inşa etmiştir. 1566 yılında inşa ettiği Kanûnî Sultan Süleyman Han Türbesi farklı bölgelere ait renkli sütunları, ayet kuşağı, muhtelif çiçek desenlerinden oluşan mavi-beyaz çinileri, yapıyı çevreleyen ayet kuşağı, kalem işleri ve kubbesinde kıymetli taşlarla zenginleştirilmiş malakari tekniğindeki süslemeleriyle adeta Sultan’ın dünya nizamındaki ihtişam ve maddi kudreti vurgulanmak istenmiştir. Türbe süslemelerindeki çeşitliliği ile aynı zamanda ölçülü oluşu ve çeşitli surelerden ayetler, Esma-ül Hüsna, Lafza-i Celal, İsm-i Nebi, Cihar-ı yar-i güzün isimleri ve Kelime-i Tevhid ise Sultan’ın manevi yönüyle iç dünyasındaki huzur ve sükûnu yansıtmaktadır.

Yüzyıllardır sayısız ziyaretçiye açılan kapının kemer alınlığına ve iki yanında yer alan mavi beyaz çini panolarının kemer tablalarına Kasas Suresi’nin 88. ayetinin son bölümü yazılmıştır. Bu ayet “Onun zatından başka her şey fanidir. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.” mealindedir. Basık kemerli ahşap iki kanatlı kapının üst tablasına fildişi bordür içerisine Kelime-i Tevhid yazılmıştır. Kapının orta ve alt bölümü sedef, bağa, fildişi ve yeşim taşından kakmalı olup merkezde çokgen yıldız etrafındaki sonsuzluğa giden geometrik kompozisyonlar ebedi hayata işaret etmektedir.

Ayasofya haziresine yapılan ilk türbe özelliğine sahip Sultan II. Selim Han Türbesi Mimar Sinan tarafından 1577 yılında inşa edilmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman Han Türbesi’nde uyguladığı çini panolarla zenginleştirilmiş cephe düzenin bu türbede daha gelişmiş örneğini görmekteyiz. Türbenin basık kemerli kapı üstünde Sultan’ın ölüm tarihini bildiren çini kitabesi vardır. Kapının iki yanında beyaz zemin üzerine kırmızı, mavi, yeşil şakayıklar, yapraklar ve çiçeklerle donatılıp merkezde yer alan beyzi madalyon lacivert zemin üzerine bahar dalları ile süslenmiştir. Bu çini panoların ortasında basık kemerli ahşap çift kanatlı kapısı kündekâri tekniğinde yapılmış ve sedef kakmalıdır. Üst tablasına Kasas Suresi’nin 88. Ayetinin son bölümü sedeflerle işlenmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman Türbesi’nin giriş kemer alınlıklarında yer alan ayet burada kapı üzerine nakşedilmiştir.

Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Davud Ağa tarafından inşası başlanılan III. Murad Han Türbesi 1599/1600 yıllarında Mimar Dalgıç Ahmed Ağa tarafından tamamlanmıştır. Türbenin ahşap kapı kanatlarının üst tablasına Ankebut Suresi’nin “Her nefis ölümü mutlaka tadacaktır. Sonra da bizim huzurumuza döndürüleceksiniz.” mealindeki 57. ayeti yazılmıştır. Ayrıca diğer kapılardan farklı olarak tablanın sol alt kısmına sanatkâr ismini amele-i Dalgıç Ahmed Ağa olarak eklemiştir. Böylelikle yapının mimarlığının yanı sıra sedefkârda olan Dalgıç Ahmed Ağa’nın kapı kanatlarını da yaptığı anlaşılmıştır.

Dalgıç Ahmed Ağa tarafından 1608 yılında inşa edilen Sultan III. Mehmed Han Türbesi’nin sonradan yenilenen ahşap kapı kanatlarında III. Murad Türbesi’nde olduğu gibi üst tablada Ankebut Suresi’nin 57. ayeti yazılmıştır. Kapının orta ve alt tablasının göbeğine metal altın yaldızlı oval form içerisine çiçek ve yaprak, köşebentlerine ise ışınsal yapraklar aplik edilmiştir.

Bu türbelerin yer aldığı Ayasofya Külliyesi’nin karşısına inşa edilen Sultan I. Ahmed Han Külliyesi’nde yer alan Sultan I. Ahmed Han Türbesi, Sultan I. Ahmed Han’ın vefatından sonra Sultan Birinci Mustafa’nın, külliyenin de mimarı olan Sedefkâr Mehmed Ağa’ya inşa ettirmeye başladığı türbeyi, Sultan Birinci Ahmed’in oğlu Sultan İkinci Osman (Genç Osman) 1619 yılında tamamlatmıştır. Türbenin abanoz ağacı üzerine farklı renkte ağaçlar, sedef, bağa ve fildişi kakmalı kündekâri tekniğiyle yapılan giriş kapısına dair kaynaklarda net bir şeye ulaşılmasa da zarif sedef işçiliği ile camiyi de inşa eden ünlü sedef ustası Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’nın elinden çıkmış olduğu düşünülmektedir. Basık kemerli kapının ahşap kanatları, üçer tablaya bölünmüş olup üst tablalarına sedefle “Ya müfettihal ebvâb, iftah lenâ hayral bab” yazılmıştır.  Daha uzun tutulmuş orta tabla ve alt tabla fildişi, sedef ve bağa kakmalı merkezde çok kollu yıldız ile sonsuzluğa giden geometrik kompozisyonlarla bezenmiştir. Tablaların etrafını saran stilize bordür detayları ve kapı binisindeki motif detaylarıyla kapı başlı başına bir sanat eseridir. Sedefkârın maharetini gösteren ince işçilikli kıymete haiz kapı ziyaretçilerine “Ey kapıları açan Allah’ım! Bize hayır kapılarını aç” duasıyla açılmaktadır. Bu dua hem metfunların ölümden sonraki yaşamları için bir dua hem de ziyaretçinin dünya hayatında açılacak kapılarının hayırlı olması için bir niyazdır.

Değerlendirme ve Sonuç

Klasik devir Osmanlı türbeleri Yavuz Sultan Selim Han türbe giriş cephesiyle başlayan çini süslemeli, renkli taş işçiliğinin öne çıktığı basık kemerli ve ahşap kapılıdır. Cephe düzeni ile kapılar bu dönemde benzer nitelikte olup süsleme detaylarıyla birbirinden ayrılmaktadır. 17. yüzyılda görülen mimari ve sanat üslubundaki değişimler ise klasik dönemin son örneklerinden olan Sultan III. Mehmed Han Türbesi ve Sultan I. Ahmed Han Türbesi’ne yansımıştır. Bu döneme kadar devam eden türbe kapı kemerlerindeki renkli taş işçiliği yerini mermer kemerlere bırakmıştır. Türbe kapıları genel olarak 19. yüzyıla kadar ahşap malzemeden, simetrik çift kanatlı yapılmış ve her bir kanat 3 bölümden oluşmaktadır. Taklit ve gerçek kündekârî ile kakma tekniğinde yapılan kapıların üst tablası çoğunlukla çeşitli bordürler arasında kabartma ve kakma tekniğinde yazılarla süslenmiştir. Üst tablaya nakşedilen bu yazılar ayet, hadis ve dualardan oluşmakta olup bazı kapılarda sedefle zenginleştirilmiştir. Orta ve alt panolarda ise sedef, bağ, fildişi ve yeşim taşı gibi zengin malzemelerin yanı sıra, farklı renk ve türde ahşap malzemeler de kullanılmıştır. Genel olarak çok kollu yıldız etrafında sonsuzluğa giden geometrik kompozisyonlar tercih edilmiştir. Kapı bordürler ve binilerinde stilize bitkisel süslemelerle, kare hasır, dikdörtgen, sekizgen ve altılı yıldız motiflerine de yer verilmiştir. Bu döngüsel süslemeler kapı üzerinde yer alan yazılarla uyumlu olup bu dünyadan sonraki sonsuz yaşamı işaret etmektedir.

Böylelikle türbe kapılarıyla, yapan kişinin sanatı yansıtılırken aynı zamanda üzerindeki yazı ve süslemelerle yapıya bir kimlik kazandırılmıştır. Bu kimliği ile türbe kapıları açıldıkları mekân ile sadece ölümü anımsatıcı değil, metfun ile yaratan ve ebedi hayat arasında bir köprü gibi inşa edilmiştir. Türbe kapıları Allah’ın cemal sıfatının tezahür ettiği süslemeler ile Allah kelamının nakşedildiği ölüm ve yaşam arasındaki sonsuzluğun kapılarıdır.

Start typing and press Enter to search