HALİÇ’TE SU SPORLARI
TARİHTEN BUGÜNE KISACA
HALİÇ’TE SU SPORLARI
Esasında bir bozkır toplumu olan Türklere dair su sporlarıyla ilişkilendirebileceğimiz en eski bilgiler muhtemelen Çin elçisi Wang Yen-Te’nin seyahatnamesinde anlattıklarına dayanır. Batı’da büyük ilgi gören ve Turfan Uygurları hakkında elimize ulaşan en önemli kaynaklardan sayılan bu seyahatnamenin bir yerinde elçi Wang şöyle bir sahne betimler: “Huang-ho’ya (Sarı Nehir) geldiğimiz zaman, koyun derisinden tulumlar yaptık, bunları hava ile şişirdik, böylece [tulumlar] suda yüzdü. Bazı zaman develer tarafından çekilen ağaçtan yapılmış salları kullanarak öbür kıyıya geçtik…”
Türklerin yaşadıkları denize uzak ana coğrafyada elbette büyük nehirler, göller bulunmaktaydı, dolayısıyla Türk toplulukları arasında yüzme başta olmak üzere, su sporu sayılabilecek etkinliklere rastlamak kuvvetle muhtemeldir. Wang Yen-Te’nin Uygur Seyahatnamesi’nde anlatıldığı gibi, insan ihtiyacına binaen keşfedilen pratik yöntemlerin, icatların hayata yerleştikten sonra spor ve eğlence maksatlı olarak da kullanılması her zaman rastlanabilecek bir durumdur. İnsanları nehrin bir kıyısından diğer kıyıya geçiren tulumların bir süre sonra günümüzdeki kano yarışlarına benzer şekilde müsabakalarda yarıştırılmadıkları ne malum?
Anadolu’ya rüzgâr gibi dalarak soluğu kısa zamanda Marmara, Ege ve Karadeniz kıyılarında alan Türkler suyla münasebetleri çok gelişkin olmadığı hâlde çevik filolar kurarak denizlerde büyük askerî başarılar elde ettiler. Suda elde edilen askerî başarıları rahatlıkla spora da hamledebiliriz, zira savaşı spordan ayırmanın imkânı yoktur. Kuvvetle muhtemeldir ki idman/spor amaçlı yüzme ve kayık yarışları yapılıyordu, ancak bunların geleneksel kabul edilen okçuluk, güreş ve atlı oyunlar kadar görünür olmadıkları bir gerçektir. Şimdilik elimizdeki yazılı kaynaklardan, minyatür ve resimlerden bunu anlıyoruz.
İstanbul’un payitaht olmasının akabinde Türklerin hayatında pek çok şey değişmiştir. Osmanlı suların hâkimiyetini de eline geçirerek tam manasıyla bir cihan imparatorluğuna terfi edince kendini doğunun ve batının sultanı olarak tanımlayan padişahlar onuruna saray çevresinde tertip edilen şölenler, törenler daha ihtişamlı bir hâl almıştır. İzlemeleri için yabancı devlet elçilerinin davet edildiği, teşrifat kaidelerinin had safhada uygulandığı bu organizasyonlar devletin her bakımdan gücünü göstermeyi amaçlıyordu. Örneğin günlerce, haftalarca, hatta aylarca süren şehzade sünnet şenliklerinde üretim araçlarından sportif kabiliyetlere ne varsa reayanın hayranlık, yabancılarında taaccüp dolu bakışları altında sergileniyordu. Bunları anlatan eserler ve bunların içinde yer alan minyatürler, dönemin eğlence ve rekabet anlayışından izler taşır. Bizans’ta hipodrom, Osmanlı’da At Meydanı, nihayet bugün Sultanahmet Meydanı olarak adlandıran bölge sportif etkinlikler için oldukça elverişli bir yerdi. Bunun yanında muhteşem bir boğaza sahip, yarımada üzerinde kurulmuş şehrin kıyıları, bilhassa dingin tabiatıyla Haliç su sporları için biçilmiş kaftandı. Özellikle Haliç, surname gibi şenliklerin kurgulandığı şahane bir platoydu. Burada daha çok su gösterileri sergilenirdi. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde Kâğıthane’de düzenlenen yüzme yarışlarından bahsedildiğine göre Haliç’te sair zamanlarda başta yüzme olmak üzere, kayık ve yelkenli yarışları da yapılmış olmalıdır. Ancak Haliç’in Osmanlı sanayisinde üstlendiği rolün bu tip faaliyetleri fazlasıyla sınırlandırdığını unutmayalım. Haliç kıyıları daha Fatih döneminden başlayarak 20. yüzyıla kadar sanayi tesisleriyle donatılmıştı. Tersaneler, lengerhane, Şirket-i Hayriye, Feshane-i Amire, Cibali Tütün Fabrikası, tuğla, giyim ve gıda fabrikaları… Derken Haliç çok uzun bir süre spor ve eğlence etkinlikleriyle şenlenmiş sosyal bir yaşamın parçası olmaktan uzak kaldı.
Bu arada, İstanbul’da profesyonel anlamda su sporlarından ve müsabakalardan bahsedebilmek için 19. yüzyılı beklemek gerekecekti. İstanbul halkının büyük eğlencelerinden olan kayık yarışlarının tespit edildiği kadarıyla ilk büyük organizasyonları 1890’lı yıllarda gerçekleştirildi. Padişahın izniyle tertip edilen bu yarışlar genelde ağustos ayı ortalarında Moda, Büyükada, Heybeliada, Yeşilköy, Tarabya, Büyükdere veya Beykoz açıklarında oluyordu. İstanbul halkı bugünlerde kıyılara doluşmakla kalmaz, biletlerini aldıkları takdirde yarışları çok daha yakından, denizden izleyebilirlerdi. Bunun için römorkör, motor, istimbot ve kotralar, kayık ve sandallar hazırlanırdı. Her biri için ayrı bir ücret tarifesi uygulanırdı. Yarışlardan temin edilen gelir kimi zaman bir hayır kurumuna, bir cemiyete bağışlanırdı.
Kayık yarışlarının yanında, boğazda yüzme, atlama, yat, kotra ve motorbot yarışlarının yapıldığını biliyoruz. Yine bir tatbikat mahiyetinde cankurtaran sandalları da bu müsabakalarda yer alır, alkış nümayiş içinde manevra yaparlardı. Profesyonel takımların yanında amatör sporcular, kadınlardan oluşan takımlar da yarışlara katılabilirlerdi.
Modern anlamda Osmanlı’nın katıldığı ilk kürek yarışı Osmanlı’dan çok uzak bir denizde gerçekleşti. Ancak bu hikâye hazin bir ayrıntı da barındırır. Singapur’daki kürek yarışlarına katılarak birinci olan kürek takımımız o esnada Japonya’ya bir dostluk ziyaretine gitmekte olan Ertuğrul fırkateyninin personelinden başkası değildi. İstanbul’daki ilk resmî kürek yarışmaları ise 1913’te Donanma-i Osman-i Muavenet-i Milliye Cemiyeti tarafından düzenlendi. 1957 yılınca kurulacak olan Kürek Federasyonunun nüveleri de ilk bu yıllarda atılmıştır. Motorlu taşıtların artarak kara ulaşımının rağbet görmesiyle birlikte boğaza, boğaz etkinliklerine ilgi giderek azaldı ve deniz arada bir siren öttürüp iskelelere usulca yanaşarak yolcu toplayan vapur seferlerine terk edildi.
Tarihe dönük küçücük bir hatırlama bile aslında içinde yaşadığımız büyük zenginliğe işaret ediyor. Üç tarafı denizle çevrili İstanbul anakarasında, yani Fatih’te bugün su sporlarının yaşaması ve yaşatılması için bütün koşullar hazır. Haliç nicedir tersane ve fabrikalarla kuşatılmış değil, endüstriyel atıklarla kirletilmiş, yaşanmaz hâldeki günlerinden şükür eser kalmadı. Haliç kıyıları bütün unsurlarıyla, doğal güzelliğiyle birlikte kültürün, sanatın, turizmin, sporun merkezi olmaya aday. En çok da su sporlarının… Haliç hem içinde taşıdığı potansiyeli ortaya çıkarmak hem bunca zaman kendisinden saklanmış bir zenginliğin tadına varmak istiyor artık.
İKİNCİ BÖLÜM
FATİH KANO VE KÜREK SPORLARI MERKEZİ
HALİÇ’İ YEPYENİ BİR GELECEK BEKLİYOR
HEDEF SU SPORLARINDA OLİMPİK BAŞARI
Haliç, 2020 yılında Fatih Belediyesi tarafından kurulan Kano ve Kürek Sporları Merkezi’yle özlemini kurduğumuz günlere daha da yaklaştı. Nitekim hemen arkasından takip eden su sporları festivali sporseverlerden büyük beğeni aldı.
Kano engebeli, akıntılı sularda, iki ucu da kürek şeklinde kullanılabilen padılla kolayca hız yapılabilen, süratli bir kayık türü. Bu nedenle kuzey coğrafyalarda, eskimo toplumlarında daha çok görülen bir ulaşım aracı. Modern kanolar da Kanada ve Eskimo tipi olarak ikiye ayrılır. İngiliz sporcu John MacGregor’un başarısı sayesinde, hızla açılan kano kulüpleri dünyada bu sporun yaygınlaşmasına, bugünkü popülerliğine ulaşmasına katkı sağlamış.
Kano sporunun Türkiye’deki gelişimi 1990’lı yıllarda Marmara Üniversitesi bünyesinde başlar. Ülkemizdeki suların kano sporuna uygunluğu iyice anlaşılınca 1994’te önce Kürek Federasyonu’na bağlı Türk kanoculuğu resmen başlar. Ardından 2002 yılında Kano ve Rafting Federasyonu olarak yeniden biçimlenir. 2008 yılından itibaren de Türkiye Kano Federasyonu altında faaliyet gösterir.
Fatih Belediyesi tarafından Haliç’te kurulan Kano ve Kürek Sporları Merkezi çok önemli bir misyonu üstlenmiş olarak İstanbul’un tüm gençlerini selamlıyor. Temel hedef gençlere su sporlarını sevdirmek ve ülkemize başarılı, pırıl pırıl sporcular yetiştirmek. Bunun için Fatih İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’yle koordineli faaliyet yürütülüyor. İlçemizdeki tüm ilkokul, ortaokul, lise öğrencileri beden eğitimi öğretmenleri aracılığıyla merkezin eğitim programlarına katılabiliyor. Bunun için tahsis edilmiş özel bir servis aracı var, sporcu adaylarının kumanyalarına kadar her şey düşünülmüş. Kano ve Kürek Sporları Merkezi’nin hedef kitlesi bununla sınırlı değil, merkez aynı zamanda yediden yetmişe bütün Fatihlilere, İstanbul halkına su sporlarını sevdirmeyi amaçlıyor.
Nitekim bunun sinyalleri Haliç Su Sporları Festivali’yle çok güçlü bir şekilde verildi. Geçtiğimiz temmuz ayı içinde yapılan Fatih Belediyesi ile Gençli ve Spor Bakanlığının ortaklaşa gerçekleştirdiği festivale halkın ilgisi büyüktü. Yarışlar, seyircilerin coşkulu alkış ve tezahüratları eşliğinde 4 ayrı kategoride (büyük erkekler/kadınlar, genç erkekler/kadınlar) yapıldı. İki gün boyunca 18 dragon, 37 kano, 40 kürek takımı yarıştı. Özetle Haliç eski minyatürlerdeki şölen betimlemelerini aratmayacak renkli görüntülere sahne oldu.
HALİÇ SU SPORLARI FESTİVALİ’NDE ELDE EDİLEN DERECELER
KANO BÜYÜK KADINLAR K1 200 M
- Züleyha POLAT (Haliç Su Sporları)
- Gülşen GÜLER (Karaburun Su ve Doğa Spor Kulübü)
- Beyza BALOĞLU (Haliç Su Sporları)
KANO GENÇ KADINLAR K1 200 M
- Seher GEYİK (Haliç Su Sporları)
- Damla Ceren CAN (Karaburun Su ve Doğa Spor Kulübü)
- Ayşenur EREN (Haliç Su Sporları)
KANO BÜYÜK ERKEKLER K1 200 M
- Emre KARAHAN (Tuzla Denizyıldızı Kano Kulübü)
- Baran DEMİR (Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kano Kulübü)
- Mustafa ÖZMEN (Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kano Kulübü)
KANO GENÇ ERKEKLER K1 200M
- Berkay ÇAKMAK (Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kano Kulübü)
- Furkan Emre CİVAN (Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kano Kulübü)
- Mahan ALIZZADEH (Haliç Su Sporları)