ÇOK ESKİ, ÖZ İSTANBUL: YEDİKULE VE SAMATYA

ÇOK ESKİ, ÖZ İSTANBUL:

 YEDİKULE VE SAMATYA

  • Merve Akbaş

Gazeteci – Editör

“Şimdi her taraftan şu sualler geliyor kulağıma: ‘Ya Ayasofya? Ya Topkapı Sarayı? Ya sultan sarayları? Yedikule? Abdulaziz? Boğaziçi?’ Hepsini yazacağım, seve seve yazacağım, fakat evvela, her adım başında düşüncelerimi değiştirdiğim gibi, her sayfada başlık değiştirerek İstanbul’da biraz daha serbestçe dolaşmak ihtiyacındayım.”

 

  1. yüzyılda İstanbul’u ziyaret eden İtalyan yazar Edmondo de Amicis şehri anlatmaya bu sözlerle başlamıştı. Ben de ahşap bir evin cihannümasından Yedikule ve Samatya’ya bakarken bunları düşünüyorum. Bir yanımda bu mahallenin buram buram tarih kokan sokakları, evleri. Diğer yanımda ise Marmara denizinin muhteşem manzarası. Dün olduğu gibi bugün de yerli ve yabancı turistler için keşfedilmeyi bekleyen bir hazine olan Yedikule ve Samatya’yı tıpkı Amicis gibi, her şeyden önce sokak sokak gezmemiz gerekiyor.

 

“Bitinya sağımızda kaldı; solumuzda ise surlar, yani aziz imparator Konstandya’nın inşa ettirdiği Yedikule vardır. Eski zamanlarda, kışın, şehir halkına yetecek miktarda arpa ve buğday buradaki ambarlara konulurdu. Şimdi ise orada, ayrı ayrı yapılmış olan kulelerde paşalar, sadrazamlar ve Tatar hanları hapsedilir.” Seyyah ve tarihçi Eremya Çelebi Kömürciyan işte bu sözlerle anıyor Yedikule Hisarı’nı. Biz de İstanbul’un başladığı, İstanbul’a girişin kapısı olan Altın Kapı’dan yolculuğumuza başlayabiliriz. Türk – Bizans mimarisinin bir parçası olan Yedikule Hisarı’nda yürürken, binlerce yıl önce buraya gelen ve Altın Kapı’dan Akdeniz havzasının bu önemli kentine giriş yapan insanları hayal etmek çok da zor değil. Uzun yıllar boyunca hapishane olarak kullanılan hisar, son günlerde Fatih Belediyesi’nin sürdürdüğü önemli bir restorasyondan geçiyor. Halka açık turların da yapıldığı hisarın çok sayıda tarihî anlatıya ve hikâyeye ev sahipliği yaptığını da ekleyelim.

 

İstanbul’un sosyal amaçlı ilk aydınlatma tesisi olan Yedikule Gazhanesi’ni arkamızda bırakıp Yedikule Caddesi’nden yürümeye devam ettiğimizde karşımıza ilk çıkan tarihî yapılardan biri Altı Parmak Ahmet Baba Türbesi oluyor. Ahmet Baba, Fatih’in İstanbul’u fetheden ordusunun önemli askerlerinden. Tahminlere göre Bayrampaşa civarındaki ordugâhta görev yapan bu zat, şehit olunca buraya defnediliyor. Çok değil, biraz ileride başka bir tarihî eser bizi bekliyor: Kürkçübaşı Hüseyin Ağa Camii. 17. yüzyılda yapılan cami bu zamana dek birçok kez restorasyon geçirmiş. Bugünkü hâlini 1945 yılında yapılan son tadilatla almış.

 

Yedikule’nin ara sokaklarına girdikçe, muhitin içinde barındırmaya devam ettiği ruhu daha derinden hissetmek mümkün oluyor. Tam da bu nedenle yıllar boyu mahallenin zengin dokusundan beslenen onlarca TV dizisi ve film de çekilmiş. Akıllara gelen ilk dizi elbette İkinci Bahar. Geçtiğimiz yıl televizyon izleyicisinin dikkatini çeken Alev Alev ve Kırmızı Oda dizilerinin de bazı sahneleri bu sokaklarda çekiliyordu. 90’lı yıllarda çevrilen, Selim İleri’nin yönetmenliğini yaptığı Hülya Koçyiğit’in başrolünde olduğu Hiçbir Gece de izleyiciye Yedikule ve Samatya’nın sıcaklığını gösteren filmlerden. O günleri ve çekimleri anlatan Selim İleri bir yayında şu cümleleri kuruyor: “Yedikule bende, çocukluğumda Samatya’ya gidişlerimizle başlar. Aksaray’dan sonra Langa, Cerrahpaşa, Kocamustapaşa, Samatya, Yedikule, hepsi âdeta tek bir semt, hepsi ‘öz İstanbul’.”

 

İleri’nin dediği gibi “öz” İstanbul’un eski merasim yolundan devam edelim. Sağlı sollu eski sivil mimari örnekleriyle karşılaşmaya devam ediyoruz. Osmanlı evleri… Fetihten kısa süre sonra bu muhite yoğun bir Ermeni nüfusu yerleştirilmiş, bu detay bölge tarihi için oldukça önemli. Fatih 1461’de Bursa’da bulunan Ermeni piskopos Hovagim ve Anadolu’daki bazı Ermenileri, devletin yeni başkenti İstanbul’a getirdikten sonra Samatya’daki Sulu Manastır olarak da bilinen Surp Kevork Kilisesi’ni Ermenilere verir ve bir fermanla İstanbul Ermeni Patrikhanesi kurdurur. Patrikanenin başına Hovagim geçer. Söz konusu bölgede 11. yüzyılda yapılan başka önemli bir kiliseden tarihî belgelerde bahsediliyor. Bu nedenle bölge yıllar boyunca özellikle Ermenilerin dikkatini de üzerine çekiyor. Bugün muhitte yine aktif çok sayıda kilise bulunuyor.

 

Tam bu lokasyonda kendini misafirine hemen fark ettirecek trafiğe kapalı bir cadde daha var: Genç Ağa Caddesi. Masalarını sokağa çıkarmış apartman sakinleri, birbirleriyle sohbete dalmış esnaf, caddeyi saran sarmaşıklar ve çiçek kokularıyla bezeli Genç Ağa, Fatih’te ilk yayalaştırılan caddelerden biriymiş. İnsan bu sokakta yürürken, sadece etrafa bakarken bile bir zaman makinesiyle farklı bir İstanbul’a gidebilir. Doğma büyüme Yedikuleli olan yazar Takuhi Tovmasyan, Genç Ağa Caddesi’nde geçirdiği çocukluğunu anlatırken muhitin sıcak mahalle havasını bize aktarır.

 

Şimdi ise İstasyon Berberi Cavit’in dükkânını solumuza alıp Yedikule İstasyonu’na doğru yürümeye devam edelim. Kuşkusuz Yedikule ve Samatya arasında göreceğiniz en özel yapılarından biri bu istasyon binasıdır. Yola devam edip kâh denize yakın sokaklardan kâh alt geçitlerden geçtikten sonra karşımıza Uşşaki Camii’si çıkıyor. Nazır Mehmed Halid Efendi tarafından 1879’da Uşşaki tarikatının dergâhı olarak yapılan yapı, 1950’li yıllarda geçirdiği restorasyon sonrasında cami olarak kullanılmaya başlanmış.

 

İmrahor Camii ise bölgedeki önemli eserlerden bir diğeri. Cami aslında İstanbul’un Doğu Roma döneminden kalan en eski yapısı olarak biliniyor. İstanbul’un fethinden sonra camiye dönüştürülen kısım, Stoudios Manastırı’nın bir parçası olarak inşa edilmiş. Yapının restorasyonuna yakında başlanacağını not edelim. Artık Narlıkapı’da, Sur’un çıkış kapısındayız. Biz burada Marmara manzarası eşliğinde yürürken kulaklarımızı da Yedikuleli Aydın Boysan’a çevirelim: “Yıllar önce bir iş adamı bana sormuştu: ‘Siz nereden feyz aldınız? İngiliz terbiyesi mi? Fransız terbiyesi mi? Yoksa Oxford’dan mı? ‘Arz edeyim efendim’ deyip başlamıştım saymaya: ‘Bendeniz Davutpaşa Çöp İskelesi, Davutpaşa Ispanak Viranesi, Samatya Narlıkapı Çıkmazı ve Yeşilköy bamya tarlasından feyz aldım.’”

 

Sokak aralarında fotoğrafçılara, ellerinde harita ile gezen turistlere rastlamak mümkün. Sahil boyunca yürürken kâh deniz manzarasını görüyor kâh sokak aralarındaki tarihî yapılara rastlıyoruz. Denize bakan bu evler insana Büyükada’da, Heybeliada’da geziyormuş hissini yaşatıyor. Altgeçitlerden geçip istasyon altı sokaklarına girmeyi de ihmal etmemek gerek. Samatya’nın sosyal medya ünlüsü miskin ve bir o kadar sevimli kedileri de burada yaşıyor. Çıkmaz bir sokağa bağlanan istasyon altı, rengârenk evleriyle insanı kendine bir mıknatıs gibi çekiyor.

 

Ana caddeye doğru geçerken karşımıza çıkacak bir diğer önemli yapı Ağa Hamamı. Osmanlı’nın Mimarbaşı Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan 56 hamamdan biri olan Kapıağası Yakup Ağa Hamamı yaklaşık 500 yıldır ayakta. Orgeneral Nazif Gürman Caddesi ile Müşir Süleyman Paşa Sokağı arasından sahile doğru yürümeye devam ediyoruz.

 

Yedikule’den Samatya’ya yaptığımız bu yürüyüşün her anı tarihî bir anlatı ve hikâye ile doluydu. İlerleyen günlerde bu yürüyüşü daha uzun bir güzergâhta yapmak mümkün olacak. Fatih Belediyesi, TOKİ (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı) iş birliği ile gerçekleştirilecek olan Kara Surları Millet Bahçesi projesinde önemli bir aşamaya gelindi. Bunun yanında Yedikule banliyö hattının yeniden düzenlenerek hayata geçecek olması sevindirici bir gelişme. Bu hat üzerinde işleyecek olan Nostaljik tren sur içi mahallelerine canlılık getirecek. Yine bu koridor üstünde planlanan yürüyüş ve bisiklet yolları Yedikule, Samatya ve çevresini şehrin cazibe merkezlerinden biri yapacak. Bütün bu önemli projelerle sayesinde Yedikule, Samatya ve çevresi yeni yaşam alanları, parkları, yürüyüş ve bisiklet yollarıyla beraber tarihî yarımadanın bir ucuna, Sultanahmet ve Sirkeci’ye bağlanacak.

 

Yazıya başlarken sözlerini alıntıladığım Edmondo de Amicis ile bitirebiliriz yazımızı. Şöyle diyor İtalyan yazar: “Birden yüzüme tuzlu bir esinti çarptı; gözlerimi kaldırınca, önümde, uzaklarda, Marmara denizinin maviliğini gördüm. Aynı anda birisi kulağıma: ‘Yedikule’ diye fısıldıyormuş gibi geldi. İşte şimdi ben de Yedikule’deyim yeniden, bu gezide görüp, heybemde kalan öz İstanbul’a yeniden bakıyorum.”

 

Kaynakça

Nursel Gülenaz, Oya Koca, Yedikule Samatya, Remzi Yayınevi.
Evliya Çelebi, haz. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Seyahatname, Yapı Kredi Yayınları.
Eremya Çelebi Kömürciyan, XVII. Asırda İstanbul – İstanbul Tarihi, Eren Yayıncılık.
Takuhi Tovmasyan, Sofranız Şen Olsun, Aras Yayıncılık.

Start typing and press Enter to search