FATİH’TE DÜNYA MUTFAĞI TADIYORUZ

FATİH’TE DÜNYA MUTFAĞI TADIYORUZ

Latife Beyza Turgut

Ayasofya Camii, Yerebatan Sarnıcı, Aya İrini Kilisesi, Kariye Camii, Yedikule Hisarı ve daha nice dünya mirasına ev sahipliği yapan Fatih, alternatif tatlara ve dünya mutfaklarına da kucak açıyor. Fatih’te yaşayanlar, semtlerinden çıkmadan farklı tatlar deneyip dünya mutfaklarına misafir olabiliyor. Bu ay biz de sizler için Fatih’te dünya mutfaklarına dair kısa bir tür yaptık. Gurmelik iddiası taşımadan alternatif arayışlarla sizler için ufak bir rota belirledik. Tek başına yemekten keyif almayan biri olarak Fatih’in dünya mutfağına dair lezzet duraklarını keşifte bana fahri bir Fatihli olan arkadaşım Ebrar Hüsem eşlik etti. Kendisinin de -en az benim kadar- gurme olmaması ve çok iyi bir muhabbete sahip olması sayesinde mekânları yalnızca tatlarıyla değil, ortam ve hizmetleriyle de değerlendirebilecektik.

İlk durağımız gençler arasında hayli popüler restoranlardan biri olan Kaleboyu Caddesi’ndeki Sopung Kore Restoranı oldu. İkimiz uzak doğu ülkelerine biraz mesafeli davranarak “Zaten az yiyeceğimiz için diğer restoranlara yer kalır” düşüncesiyle bu restoranı seçmiştik. Umduğumuz gibi oldu mu? Bunu yazının devamında öğreneceğiz. Bir günde iki ana yemek olmasın ortak kararıyla ikinci durağımız Akşemsettin Caddesi oldu. Cadde boyunca sağlı sollu konuşlanan Suriye tatlı dükkânları arasında seçim yapmak zor olsa da içeriden gelen kahve kokusunun bizi cezbettiği Zaitoune Sweet’i seçtik. Yediğimiz tatlılardan sonra ağzımızdaki lezzetin bozulmaması adına ilk günü noktalayıp evlere dağıldık. İkinci gün niyetimiz Sultanahmet’te bulunan Hint restoranlarından birine gitmekti. Ancak ikimizin de aklında “Suriye’nin tatlısı bu kadar güzelse yemeği nasıldı?” sorusu olunca ve soluğu yeniden Akşemsettin Caddesi’nde aldık. Umduğumuzu bulamamış olacağız ki son durağımız yine aynı cadde üzerindeki Lübnan mutfağı temsilcisi Buuzecedi oldu. Son olarak listeye “eski ve güzel günler” kontenjanından eklediğimiz ve her gittiğimizde aynı tadı bulabildiğimiz Köklem Uygur Lokantası’nı ekledik. Böylece “Fatih’te 5 ülke 5 restoran” gezimizi “4 ülke 5 restoran” şeklinde güncelleyerek tamamladık.

 

AHMET USTA’NIN YERİ – Sopung Kore Mutfağı

Hali hazırda İstanbul ve farklı illerde pek çok şubesi bulunan Sopung, Türkler ile Güney Korelilerin karşılıklı gönül bağının bir kanıtı. 2021 yılında MasterChef yarışmacısı Güney Koreli Aramsol Kim tarafından kurulan Sopung, şimdilerde pek çok şubesi olan bir zincir restorana dönüşmüş durumda. Kore mutfağının hem alakart hem de fastfood tadında mekânı olan restoran, Kore kültürünü Kore’ye gitmeden yaşayabileceğiniz bir mekân olarak özellikle genç KPOP severlerin kalbini çalıyor. Instagram’da sık sık karşımıza çıkan bu yeri biz de ilk durağımız olarak belirledik. Açıkçası Güney Kore’den Oscar’lık bir film çıkmadan önce bu ülkenin kültürü hakkında pek de bir şey bilmeyen ben deniz, mutfağının karın doyurmayacağı düşüncesiyle öncelikli olarak burayı seçmiştim. Ancak dizilerindeki pembe ve tombul yanaklı Korelilere haksızlık etmişim. Denemek için yalnızca menünün kült seçeneklerinden gimbab ve özel soya soslu tavuk seçmemize rağmen tabaklar yarıya inmeden doymuştuk. Bu doyumda belki acemilikle kullandığım chopstickler yüzünden yavaş yemem de etkili olmuş olabilir. Yine de beklediğimden çok daha fazla damak tadımıza hitap eden bir menü ile karşılaşmıştık. Ancak benim gibi ilk kez tadan değil, işin gurme tarafında olan pek çok kişinin, “Güney Koreli Ahmet Usta yani Aramsol Kim, Türkiye’ye öylesine alışmış olmalı ki yemeklerin tadı diğer Kore restoranlarına göre çok daha Türk damak tadına hitap ediyor” yorumunu da iletmiş olayım.

 

TATLILARIMIZ DA KARDEŞ – Zaitoune Sweet

Akşemsettin Caddesi üzerinde en fazla karşılaşılan dükkânlar arasında Arap, Suriye tatlıcıları var. Şıkır şıkır altın yaldızlı dekorasyona sahip bu dükkânlar, vitrinleri ile iştah açıyor. Tatlıya düşkün bir millet olmamıza rağmen bu kadar fazla fıstıklı, kajulu ve bademli şerbetli tatlı çeşidini bizim tatlıcılarımızda görmediğimizi söylemeliyim. Özellikle daha minik ve lokmalık olan bu tatlılar farkı kombinasyonlarla önceden hazırlanmış kutularda da satılıyor. Biz ise dükkânın önünden geçerken duyduğumuz kahve kokusunun peşinden gittik ve mekânın üst katına çıkıp oturduk. Bizimle Türkçeyi yeni yeni öğrenen ve Türkiye’de Bilgisayar Mühendisliği okuyan genç arkadaşımız Ahmed ilgilendi. Dükkânın girişinde seçtiğimiz tatlılara ek olarak bir de kahve söyledik. Ahmed, “Bu kahveler size biraz acı gelir” diyerek siparişimizi yönlendirdi ve bize tatmamız için hem Türk kahvesi hem de Arap kahvesi stilinde pişirdikleri iki küçük kahveyi ikram etti. Ebrar kakule ile çekilen Türk kahvesini beğenirken benim favorim diğeriydi. Tatlılarda ise açık ara gönlümüzü bizdeki “bülbül yuvası”nın daha küçük ve fıstıklı kardeşi “bolbol nest with pistachio” oldu. Mekânın kaymaklı tatlılardaki çeşidi de gözümüzden kaçmasa da alıştığımız kaymaktan çok farklı, ağır bir kaymakları olması sebebiyle o tatları pek beğendiğimizi söyleyemeyiz.

 

VEDAT MİLOR’UN LEZZET ÖNERİSİ – Saruja

Lezzet turunun ikinci gününde rotamızı biraz saptırarak tatlılarına gönül verdiğimiz Suriye mutfağının bu kez de yemeklerini denemeye karar verdik. Bir bilene sormak adına Vedat Milor’un Lezzet Rehberi’ne göz attık ve tarihi yarımada üzerinde Milor’un rehberine girebilmiş tek restoran olma özelliğini taşıyan Saruja’ya doğru yola çıktık. Bir Suriye mutfağı temsilcisi olarak restoranın Akşemsettin Caddesi’nde olması elbette şaşırtmadı. Oldukça zengin bir menüsü olan lokantanın içerisinde yalnızca birkaç masa var. Müşterilerin çoğunluğu Suriyeli olduğundan Milor’un bu lokanta için “Müşterilerinin yarısı Suriyelilerden oluşuyor” oranını yüzde yetmiş beşe çıkarabiliriz. Sipariş olarak Arap mutfağının klasik yemeklerinden biri olan “fetta” ve “halepli lahmacun” söyledik. Bir porsiyon dört küçük lahmacundan oluşuyordu. Lahmacundaki ekşimsi tat hem Ebrar’ın hem de benim çok hoşumuza gitmişti. Ne yazık ki fetta için aynı olumlu düşünceleri paylaşamıyoruz. Belki de sipariş ettiğimiz fettanın sade olmasındandır bilinmez, bizim için çok yağlıydı. Böylesi bir yemeği Türk mutfağında etsiz ve acısız görmenin mümkün olmadığını düşünüyorum.

 

FATİH’TE ORTA DOĞU TEMSİLCİSİ – Buuzecedi

Konsept mekân severler, yediğim önümde yemediğim story’imde diyenler için Buuzecedi harika bir seçenek. Buuzecedi, haftanın yedi günü saat 7’den 23’e kadar hizmet veren bir Lübnan lokantası. Akşemsettin Caddesi üzerinde aynı isimle iki şube ile hizmet veriyor. Mekân yalnızca dekoruyla değil, aynı zamanda servis elemanlarının kıyafetleriyle de sizi Orta Doğu’nun büyüleyici havasına sokuyor. Menüdeki en tanıdık iki seçeneği sipariş ederek başlıyoruz tadıma. Saruja’da birazcık doyan karnımızı göz önünde bulundurarak, 6’lı falafel ve küçük boy humus sipariş ediyoruz. Ancak tabaklar yarılanınca iki kişi için bu siparişin az olduğuna kanaat getirip, aynılarında birer tane daha söylüyoruz. Falafel hızla soğuduğu ve sıcağı makbul olduğu için aslında parça parça sipariş etmenin mantıklı olduğunu düşünüyoruz. Dükkândaki müşterilere gelecek olursak, birçoğunun Türk olması sizi şaşırtmasın, burası sosyal medyada oldukça ünlü. Hatta servis elemanları zaman zaman ünlülerinde de geldiğini söylüyor. Bu arada gelen serviste sadece kaşık olduğunu da söyleyelim.

 

BİR NEVİ GENİŞ AİLE İFTARI – Köklem Uygur Lokantası

Fatih’e bir lezzet durağı bırakan pek çok mutfağın yanı sıra “Köklem Uygur Lokantası”, bir restorandan ziyade bir yuva gibi. Tramvayın Çapa-Şehremini durağına iki dakikalık mesafedeki lokantanın girişi ana caddenin birkaç basamak aşağısında. Konumu nedeniyle gözden kaçabilecek gibi dursa da kızarmış lagmenin lezzeti peşinizi bırakmıyor. İlk kez üniversitede okurken ev arkadaşımın rehberliğinde gittiğim bu yerde bir makarna aşığı olarak kızarmış makarna (lagmen) benim favorim oldu. Sonrasında da zaman zaman canım bu kızarmış makarnayı çektiğinde sık sık soluğu Köklem Uygur Lokantası’nda aldım. Son gelişim ise geçtiğimiz Ramazan ayındaydı. İç dekorasyonu değişmiş, önceden yalnızca nakit ödeme yapılırken kasaya bir de pos makinesi eklenmişti. Ancak lezzeti dahil, diğer her şey yerli yerindeydi. İftar için gideceğimizden ve yemeğin pişmesini beklemek istemediğimden öncesinde arayarak yer ayırtmıştım. İftardan yaklaşık bir saat önce gitmeme rağmen mekân son 20 dakika kalaya kadar neredeyse bomboştu. Son yirmi dakikada insanlar gelmeye, kendileri için ayırtılan masalara yerleşmeye başladı. Genel olarak Uygurlu ailelerle dolan mekânda tek Türk sanırım bizdik. Aynı zamanda en az yemek siparişi veren de. Lokantanın porsiyonları gerçekten çok doyurucu olmasına rağmen Uygurlu kardeşlerimizin yemek konusunda midelerine hayli cömert davrandıkları gözümden kaçmadı. Muhtemelen yemeğin yanında önceden termosta, şimdilerde şık bir demlikte getirdikleri çayın mideyi rahatlatmasından dolayı yemeye devam edebiliyorlar. Ramazan’da Köklem’de bir iftar yapmak beni, ailem ile birlikte ya da Fatih’te bir caminin bahçesinde iftar yapmak kadar mutlu etti. Özellikle yakınlardaki işyerlerinde çalışan Uygurlu gençlerin, dükkânın ortasında birleştirilmiş masalarda tanıdık tanımadık bir arada oturarak iftar yapması, birbirine ikramda bulunması çok hoşuma gitti.

Start typing and press Enter to search